SEALDREAM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SEALDREAM

SANATIN SONSUZLUĞA SELAMI-DÜŞLERİNE DOKUN-AMA BÜYÜSÜ BOZULMASIN
 
AnasayfaİNTROGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ÖZGEYLANİ
Süper Modoratör
Süper Modoratör
ÖZGEYLANİ


Mesaj Sayısı : 603
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 66
Nerden : MERSİN-TOROSLAR İLÇESİ

PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN Empty
MesajKonu: PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN   PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 8:32 pm

Kürt açılımı denirken PKK üst düzey yöneticisinin duruma bakışı ülkemizdeki aymazların konumunu nasıl da ortaya çıkarıyor aşağıdaki röportajı okuduğunuzda daha da açıkca göreceksiniz-özgeylani

ANF

KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Duran Kalkan, kamuoyunun merak ettiği konuları ANF’ye değerlendirdi. Kalkan, siyasi genel af karşılığı silah bırakılması yönelik şu değerlendirmeyi yaptı: “Kürt sorunun çözümü öyle genel aflık bir sorunu değildir. Kürt halkı, PKK ve gerilla öyle af edilecek bir durum olduğunu düşünmüyor. Ancak Önder Apo'nun özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkartılırsa, o zaman PKK silah bırakmayı değil de ateşkes ilan etmeyi, 99’daki gibi süresiz bir ateşkes ilanını kararlaştırma gibi hususları düşünebilir, savaşı durdurmayı tartışabilir, ama silahı bırakmayı değil. Ateşkes, çatışmasızlık, savaşı durdurma PKK'nin demokratik gelişmeler karşısında tartışabileceği hususlardır.”

SİLAH BIRAKMA DİYE BİR ŞEY OLAMAZ

Kalkan, gerillanın silah bırakması konusundaki sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Diğer yandan, silah bırakma diye bir şey tartışma konusu değil. Gerilla silah bırakmaz. Gerilla, demokratik sistem içerisinde görev ve sorumluluk üstlenir. Çünkü gerilla Kürt halkının savunma gücüdür, öz savunma kuvvetidir. Gerilla silah bıraksa, otuz yıl öncesine, PKK’den önceki döneme dönülür.”

MEVCUT DURUM DOLAYLI MÜZAKERE SÜRECİDİR

Yabancı basın organlarında PKK ile devletin görüşmelere başladığı yönünde haberler çıktığı, bu yöndeki bilgilerin doğru olup olmadığı şeklindeki soruyu da yanıtlayan Kalkan, “Bu soruya şimdi ben ne evet derim, ne de hayır derim. Bu sorunun cevabının ne olduğunu gelecek gösterecek. Herkes de gerçekleri öğrenecek, anlayacak. Ancak Kürt sorununda mevcut durum zaten dolaylı bir müzakere durumu, tartışma durumudur. Biz böyle algılıyoruz, ele alıyoruz ve bu temelde yaklaşıyoruz” dedi.

BİREYSEL HAKLAR İNKAR VE İMHADIR

“Ne zaman PKK ateşkes yapsa, demokratik uzlaşı ve diyalog arayışına girse İran saldırıyor, Suriye saldırıyor, Almanya saldırıyor, Fransa saldırıyor, Irak saldırıyor. Bunlar neyi ifade ediyor?” diye soran Kalkan, “Bu güçler Türkiye'ye karşılar ve PKK'nin Türkiye'ye karşı daha fazla mücadele etmesini, savaşı derinleştirmesini istiyorlar” diye konuştu. Bireysel haklar ile sorunun çözülebileceği yaklaşımını sert bir dille eleştiren Kalkan, “Bireysel haklar ile Kürt sorunu çözülür yada kürdün hakkı olur demek, ‘Kürt toplumu dağılmıştır, çözülmüştür’ demektir. Öyle olsaydı bu kadar mücadele olmazdı, PKK olmazdı, özgürlük ve demokrasi için insanlar bu kadar omuz omuza verip savaşmazdı. Gerilla olmazdı, zindan direnişi olmazdı” şeklinde konuştu.

İşte Duran Kalkan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar:

KONJONKTÜR PKK ALEYHİNE DEĞİL LEHİNE

* Bazı çevreler Kürt sorununda hesaplar ve fırsatlar dönemi yaşandığını, fırsatın uluslararası konjonktürün PKK aleyhine gelişmesinden kaynaklandığını belirtmektedirler. Bu aydınlar “ABD’nin, Barzani’nin, Talabani’nin, Irak’ın, Suriye’nin ve İran’ın karşı çıktığı bir PKK eninde sonunda tasfiye edilir” yaklaşımı ile hareket etmektedirler. Konjonktür PKK aleyhine mi?

- Sözkonusu edilen görüşleri hangi aydınların dile getirdiğini, ifade edip savunmaya çalıştığını bilemiyorum. Ama hepsine birden şu cevabı verebilirim: Kendi hayal dünyalarında yüzmekten başka bir şey yapmıyorlar bu görüşleri ortaya koyanlar. Gerçeklerden uzaktırlar, Türk milliyetçiliğinin ve şovenizmin bilinçlerini ve gözlerini kararttığı bir ortamda kendilerine göre dünya, Ortadoğu ve Türkiye yaratmaya çalışıyorlar. PKK'yi de tanımlamak istiyorlar. Bu düşüncelerin günümüz gerçekliğiyle hiçbir alakası yoktur. Bir kere, konjonktürün PKK aleyhine olduğunu söylemek günümüz dünyasından hiçbir şey anlamamak demektir. Acaba konjonktür PKK'nin özgürlük ve demokrasi isteminin mi aleyhine, yoksa Türk faşizminin ırkçı-şoven yaklaşımının mı aleyhinedir? Niye gerçekler karartılmaya, Kürt toplumunun bilinci çarpıtılmaya çalışılıyor. Gerçekler gün gibi ortada. Konjonktürün aleyhinde olduğu tek güç Türk Genelkurmayının savunduğu Kürdü inkâr ve imha düşüncesi ve siyasetidir, bu temelde geliştirilen özel savaş uygulamalarıdır. Katliam ve imha saldırıları, ırkçı-şoven faşist zihniyet ve politikalardır. Bunu herkes görüyor.

Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın bütün zenginlikleri dünyaya pazarlandı ve devlet ancak onunla ömrünü şimdiye kadar uzattı. Daha satacak bir şeyi kalmadı, gırtlağına kadar borç içine girdi bu devlet. Anadolu’nun, Mezopotamya’nın satılmamış bir karış toprağı kalmadı. Bundan sonra neyi satıp da onun üzerinde kendisini yaşatacak? Bu gücü, imkanı pazarlayarak yaşattı şimdiye kadar, yoksa kendi haklılığıyla değil. Ama artık bu yolun sonuna gelinmiştir. Derler ya “deniz bitti”. Bu ırkçı, şoven, inkarcı, imhacı zihniyet ve politika için artık deniz bitmiş, imkanlar tükenmiştir.

Dünya konjonktürü öyle değil, dünya konjonktürü bu zihniyete karşı. Gün gibi ortada bu durum. 21 yüzyılın başında demokrasi ve özgürlük istemi, bunun küresel düzeyde savunulması her zamankinde daha güçlü, daha yaygın, toplumlar daha bilinçli; gençler, kadınlar, emekçiler daha çok örgütlenip özgürlük ve demokrasi istemlerini haykırıyorlar. Geçmişte dar bir sınıf ayrımına dayalı bir sosyalizm mücadelesi vardı, şimdi kadın özgürlüğü, ekolojik mücadele, gençliğin mücadelesi bunlara ekleniyor. Daha geniş, daha kapsamlı, derin bir özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücadelesi ortaya çıkıyor. Dünyanın gidişatı bu temeldedir. Konjonktür buna göre oluşuyor. Böyle bir konjonktür gerçeğinden baktığımız zaman Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugünkü duruşu, zihniyeti, mantığı geçmişte kalan mantıktır. O ulus-devlet diye çok övülen mantık aslında 20. yüzyıl mantığıdır ve bu çoktan aşıldı. Bir de bu mantığı günümüzde kırk milyonluk Kürt toplumuna katliam ve imha olarak dayatmaya çalışıyorlar. Zaten şimdiye kadar bu devlet Kürt toplumunun desteğiyle ayakta kaldı, şimdi bu destek çekilirse, o zaman bakalım devlet nasıl gümbür gümbür devrilecek, ona çok kendini bağlayanlar bunu görecekler. Hiç kimse bu konuda kendini yanıltmamalı. Bu bakımdan konjonktür PKK aleyhine değildir, Kürt halkının aleyhine değildir, Kürt toplumunun özgürlük ve demokrasi mücadelesi aleyhine kesinlikle değildir. Tam tersine lehinedir. Mevcut siyasi konjonktür ve dünyadaki değişim süreci tamamen Kürt halkının kimlik, özgürlük ve demokrasi talepleriyle uyuşmaktadır. Denebilir ki, madem böyleyse niye mevcut mücadele sürüyor, Türkiye devletinin inkâr ve imha siyaseti halen varlığını yaşatma fırsatı buluyor? Bunu belirttik, Anadolu’nun ve Mezopotamya’nın bütün değerleri pazarlanarak bu yapılıyor, Türkiye toplumunun özgür ve demokratik yaşam geleceği bütün dünya gericiliğine peşkeş çekiliyor. O temelde devlet mevcut zihniyetinin ve siyasetinin ömrünü uzatıyor. Yoksa başka herhangi bir güçle değil. Bunu herkes böyle bilmeli. Gittikçede bu inkâr ve imha zihniyeti ve politikası daralacak, sıkışacak ve parçalanacak, gümbür gümbür de devrilecek, yıkılacak. Buna karşı Kürt halkının özgür demokratik yaşamı, bu temeldeki mücadelesi belki biraz daha çok bedel isteyecek, cesur ve fedakar bir mücadeleyi gerektirecek, ancak böyle bir mücadele yürütüldükçe de başarı kazanacağı, sonuç alacağı kesindir.

İRAN, PKK’NİN TÜRKİYE’YLE SAVŞMASINI İSTİYOR

Şimdi bazı devletlerin PKK'ye karşı çıktığı görüşünü de anlamak gerçekten zor. Kim demiş İran PKK'ye karşı çıkıyor? Evet, İran PKK'ye saldırıyor, ama Türkiye devletine karşı savaşın diye saldırıyor. Bunu herkes biliyor. Bunun görülemeyecek, anlaşılamayacak bir yanı var mı? Ne zaman PKK ateşkes yapsa, demokratik uzlaşı ve diyalog arayışına girse İran saldırıyor, Suriye saldırıyor, Almanya saldırıyor, Fransa saldırıyor, Irak saldırıyor. Bunlar neyi ifade ediyor? Çok ta öyle PKK'ye karşıt oldukları değil, aslında PKK'nin barış ve demokratik uzlaşı yapmasına karşılar. Bu güçler Türkiye'ye karşılar ve PKK'nin Türkiye'ye karşı daha fazla mücadele etmesini, savaşı derinleştirmesini istiyorlar.

* Peki Amerika yönetimi…

- ABD’nin PKK'ye ne kadar karşı olduğu tartışmalıdır. Evet, ABD’nin bir ölçüde PKK'ye karşıtlığı var, ama bu mevcut görüşleri ifade edenlerin sandığı gibi yüzde yüz Türkiye'yi destekleyen ve PKK'yi karşısına alan bir pozisyonda da değildir. ABD’nin Ortadoğu’da yürüttüğü mücadelenin PKK'ye ne kadar karşı olduğu, yine mevcut Türk devletinin zihniyet ve politikasına ne kadar karşı olduğunu gerçekçi olarak tartışalım.

* Ya Barzani ile Talabani’nin PKK karşıtlığı ne düzeydedir?

- Karşıtlıklar var, ayrı Kürt liderlikleri, Kürt örgütlenmeleri, birbiriyle ayrı görüşleri var, kendi aralarında mücadele ediyorlar, ama Kürt toplumu içerisindeki örgütlerdir, mücadele ettikleri kadar, birbirleriyle bir ilişki hukukları ve ilişki ihtiyaçları da vardır. Öyle yüzde yüz karşıt diye bir durum hiçte söz konusu değil. Talabani ve Barzani de çok iyi biliyor ki, kendilerini bu güce PKK'nin mücadelesi getirdi. PKK'yle bir yerde mücadele ediyorlar, ama diğer yerde de ilişki içinde olma, birlik içerisinde olma ihtiyacını duyuyorlar. Burda hem ilişki, hem de mücadele içeren bir duruş var. Öyle birbirini yok etmek, tüketmek isteyen bir karşıtlık yoktur. Ne PKK'nin Barzani ve Talabani’ye yaklaşımı öyledir, ne de Barzani ve Talabani’nin PKK'ye yaklaşımı öyledir. Aralarında ideolojik, siyasi farklılıklar var, bu temelde demokratik mücadele veriyorlar. Ama Kürt ulusunun ulusal birliğini ve demokrasisini örgütleme konusunda da üzerlerine düşen görev ve sorumluluklar var, bunları belli bir ilişki içerisinde yerine getirmeye çalışıyorlar. İleride daha sıkı bir ilişki ve birlik düzeni de ortaya çıkabilir. Bu bakımdan öyle çok tümden PKK karşıtı olduklarını söylemek çok gerçekçi bir tutum değildir.

PKK’YE SİYASETEN İHTİYAÇ DUYULUYOR

Şimdi tekrar baştaki sorunuza dönersek, eğer bunu Türk aydınları söylüyorsa, ben onlara şunu sormak isterim: Örneğin ABD PKK'ye ne kadar ve nasıl karşı, Türkiye'ye ne kadar ve nasıl karşıdır? ABD-Türk ilişkileri şimdi nasıl bir çelişki ve çatışma halinde? Genelkurmay Başkanı ve Başbakan DTP’yi reddederken, Genelkurmay Başkanı “onlar meclisteyse ben gitmem oraya” derken, ABD’nin başkanı gelip mecliste DTP’nin Eşbaşkanı ile görüşmedi mi? Peki, ABD ile Türkiye'nin politik birliği nerede? Diğer yandan, Barzani ve Talabani’nin PKK'ye karşıtlığı nasıldır, Türkiye'ye karşıtlığı nasıl? Fırsat bulsalar Türkiye'ye ne yapacaklarını herkes biliyor. O taraf niye görülmüyor? Aynı şey Irak için de, Suriye, İran için, Avrupa için de geçerlidir. Kısaca çok sübjektif, tek yanlı, hayalci, kendini kandıran ve toplum bilincini çarpıtmaya dönük görüşler bunlar.

Bunların geçekle herhangi bir alakası yok. Türkiye toplumu bu tür düşüncelere karşı kendini savunabilmeli, gerçekleri daha iyi görebilmeli. Daha objektif, çok yönlü bir yaklaşım gösterebilmeli. Yoksa bu tür düşünceler gerçekleri çarpıtarak toplum bilincini ters yöne götürebilir. Bu konuda biz de çok yönlü olunmasını istiyoruz. Elbette çelişkiler var, çelişkilerden doğan bir mücadele var. PKK zaten böyle bir mücadele içinde şimdiye kadar gelişti. Bu güçlerle geçmişte de tam bir birlik içinde olmadı, ama sonuna kadar bir mücadele içinde de olmadı. İlişki ve mücadeleyi iç içe yürüterek şimdiye kadar geldi, şimdiki durum da geçmiştekinden çok daha fazla derin değildir. Tam tersine PKK daha çok gelişmiş ve güçlenmiştir. Dolayısıyla bu güçlerin hepsi siyaseten PKK'ye daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu bakımdan da geçmişe göre PKK karşıtlıkları daha azdır. Bu bir gerçekken, niye gerçekler Türkiye toplumdan saklanıyor? O düşünce gerçekten uzak hayalci bir toplum yaratabilir. Bu tür düşünceleri bizce özel savaş merkezi örgütleyip yaratıyor, yönlendiriyor. Bunlar özel savaş planlaması dahilinde geliştirilen psikolojik savaşın unsurlarıdır. Kürt toplumunun umudunu ve iradesini kırmak için yalan-yanlış bir sürü şeyle propaganda ediliyor. Türkiye toplumu da bu tür yalan-yanlış, yetersiz değerlendirmelerle bilinç çarpıtmasına uğratılmaya çalışılıyor. Böylece Kürtler üzerindeki inkâr ve imha ve buna dayalı mevcut terör ve soykırım saldırısı sürdürülüyor. Bunların hepsi manipüle etme düşünceleridir, özel savaş merkezi tarafından üretilen ve yaydırılan düşüncelerdir. Bunun böyle olduğunu biraz araştırsa herkes rahatlıkla görebilir de, bulabilir de.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ÖZGEYLANİ
Süper Modoratör
Süper Modoratör
ÖZGEYLANİ


Mesaj Sayısı : 603
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 66
Nerden : MERSİN-TOROSLAR İLÇESİ

PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN Empty
MesajKonu: Geri: PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN   PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 8:33 pm

BİREYSEL HAKLARI TARTIŞMAYIZ DAHİ

*
Türkiye’de Kürt sorununun ancak bireysel haklar bazında çözülebileceği dile getiriliyor. PKK bireysel haklar düzleminde getirilecek bir öneriye nasıl bir tutum takınır?

- Bireysel haklar denen sözde çözüm tartışmalarına karşı yönetimimiz hareketimizin görüşlerini net olarak ortaya koydu. Yani bunu biz tartışmayı bile gerekli görmüyoruz. Ne demek bireysel haklar? Bireysel haklar ile Kürt sorunu çözülür yada Kürdün hakkı olur demek, “Kürt toplumu dağılmıştır, çözülmüştür” demektir. Öyle olsaydı bu kadar mücadele olmazdı, PKK olmazdı, özgürlük ve demokrasi için insanlar bu kadar omuz omuza verip savaşmazdı. Gerilla olmazdı, zindan direnişi olmazdı. Bu mücadelelerin hepsi bir toplumu yeniden yarattı. Biz buna Ulusal Diriliş Devrimi diyoruz. İnkâr ve imha sisteminin öldürmeye çalıştığı ve öldürdüğüne inandığı Kürt toplumu yeniden dirildi. PKK'nin gerçekleştirdiği ulusal diriliş devrimi bunu yarattı. Niye bu gerçek görülmüyor? Yoksa bu büyük mücadele neyi ifade ediyor? Bu büyük mücadele neye dayanarak gelişiyor?

Tamamen bunlara dayanarak gelişiyor. O bakımdan bunlar boş arayışlar, özel savaş kapsamında gündeme getirilen tartışmalardır, arayışlardır. Aslında birer özel savaş yöntemi olmaktan öte bir şeyi ifade etmiyor. Türkiye'nin demokratik çevreleriyle Kürdistan’da bazı insanlar bu biçimde kandırılmaya, aldatılmaya çalışılıyor. Bir kısmının kafasını karıştırsak yeterlidir deniliyor. Yine dışta, uluslararası kamuoyunda bu çerçevede biraz karışıklık yaratılmak isteniliyor. Yani mevcut devletin inkâr ve imha politikalarına yönelen dıştaki saldırılar bu yaklaşımlarla biraz hafifletilmeye çalışılıyor. Çünkü gerçekten de mevcut inkâr ve imha zihniyeti ve siyaseti içten Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesiyle, dıştan da yine insanlığın demokrasi mücadelesiyle, demokratik siyasi tutumlarla ciddi biçimde sıkıştırılmış, kuşatılmış durumda. Bu tür özel savaş yöntemleriyle bu sıkışıklıktan kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Yoksa başka herhangi bir anlam ifade etmiyor. Çünkü öyle bir çözüm olmaz, o çözüm değildir. Kürtlerin toplum, halk olmadığı anlamına geliyor. Zaten inkarcılık da bunu söylüyordu. Çok fazla bir farkı yoktu ki. Bu, Kürt halkı için bir hakarettir, onur kırıcı bir durum.

Bu tür bir yaklaşım “Siz ancak birey olabilirsiniz, ama halk olamazsınız, ortak bir diliniz, kültürünüz, yaşamınız olmaz” demeyi ifade ediyor. Kürtler zaten bunu reddettiler. “Biz bir halkız. Dilimizle, kültürümüzle, kimliğimizle özgür ve demokratik temelde yaşamak istiyoruz” diye otuz beş yıllık bu büyük mücadeleyi ortaya çıkardılar; zindanlarda direndiler, dağda direndiler, İmralı’da direndiler, Amed’de direndiler, Botan’da, Zagros’ta, Dersim’de direndiler ve kahramanca direnişlerine de devam ediyorlar. Dolayısıyla bunun bir öneriymiş gibi bizim tarafımızdan tartışılması mümkün değildir. Bu bir özel savaş yöntemi, inkarcılığın inceltilmiş biçimi oluyor. Biz zaten buna karşı mücadele eden bir hareket olarak ortaya çıktık ve bunların hepsine karşı direnişimizi sürdürürüz. Birde bunların hepsi boştur. Şimdiye kadar Kürt halkı inkâr ediliyor, Kürt yok deniliyordu. Yanlışta olsa, olguyu inkâr ediyor da olsa bu yaklaşımın kendi içinde bir tutarlılığı vardı. Fakat bireysel haklar yaklaşımının kendi içinde bir tutarlılığı yoktur.

Peki, sormazlar mı insana, dünyada kırk milyon tane Kürt insanı var, fakat bunlar hep birey midirler böyle? Kırk milyon tane Kürt bireyi var ve bunlar toplum olamıyorlar yada toplum olma özelliğini taşımıyorlar mı? Böyle yaklaşmak elbette çok gülünç bir durum olur. Kim ki böyle bir çözüm de olabilir der, kendini buna yatırır, Kürtlerden de buna inanılmasını isterse, aslında çok gülünç duruma düşer. Onu söyleyenler şunu söylemek gerekir: O zaman sende ulusal hakkını, kültürel hakkını o biçimde kullan. Onu hiç kimse kabul edebilir mi? Besbelli ki etmez. Bu bakımdan bu tür yaklaşımlar özel savaş kapsamında ortaya çıkan ve inkâr-imha zihniyet ve siyasetinin sıkışıklığını aşmayı öngören çabalardan başka bir şey değildir.

PKK’NİN AF BEKLENTİSİ YOKTUR

* CHP lideri Deniz ****** “PKK silah bıraktığını deklare ederse siyasi genel af gündeme gelebilir” şeklinde demeç verdi. ****** isim vermedi ancak bu affa Sayın Öcalan’ın da dahil olduğunu ima etti. ******’ın ima ettiği silah bırakma karşılığı af formülüne nasıl bakıyorsunuz?

- CHP’nin tutumu gerçekten de dikkatle ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir tutumdur. Kendisine sosyal demokrat parti dedi, fakat çok milliyetçi bir çizgiye kaydı. Özellikle Kürdistan'da gelişen Özgürlük ve Demokrasi Mücadelesi karşısındaki tutumu sosyal demokrasinin ilkeleriyle, demokrasiyle bağdaşmadı. Çok milliyetçi, şoven, dar bir siyasi yaklaşımı ifade etti. Değişik çevrelerden gelen baskı sonucu ve 29 Mart seçim sonuçlarının Kürt toplumunda CHP’yi silmiş olması gerçeği karşısında CHP yöneticileri ve tabi başta da CHP Genel Başkanı Deniz ****** şimdi yeni bazı söylemler içine girmeye çalışıyor. Ancak ciddi bir zihniyet değişikliğine sahip olmadıkları söylemlerinden anlaşılıyor. Çok parçalılar, tutarsızlar, ürkekler. Korkuyla bazı şeyleri söylemeye çalışıyorlar. Aslında insan rahatlıkla görüyor ki, bir aldatıcılık yapmaya çalışıyorlar. Aslında hep özel savaş kapsamında düşünüyorlar. Onun için de böyle ürkekçe, parçalı bir tutum takınıyorlar.

Bazı çevreler CHP’nin bu durumu aşmasını istiyor. CHP de aşarsa Kürt sorununun çözümünde devlet bazı tutumları geliştirebilir diyorlar. Bu doğru ve anlaşılır bir durumdur. Onun için CHP’deki gelişmeleri dikkatle değerlendiriyor ve izliyoruz. Son tartışmaları da izliyoruz. Fakat hiç kuşkusuz bu son teklif çok kabul görür bir teklif değildir. Kürt sorunun çözümü öyle genel aflık bir sorunu değildir. Kürt sorunu üzerindeki tartışmalar genel af tartışması değildir. Yani Kürt halkı, Kürdistan Özgürlük Hareketi, PKK ve gerilla öyle af edilecek bir durum olduğunu düşünmüyor. Onurlu, kahramanca bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi vermişlerdir. Öyle çok affedilecek suçlu bir pozisyonda değiller. Fakat Kürt sorununun uzlaşı temelinde demokratik siyasi çözümü yönünde adımlar atılırsa, taraflar karşılıklı birbiriyle uzlaşır, birbirinin hatalarını, yanlışlarını affedebilirler. Biz onu diyoruz. Af olacaksa karşılıklı bir ortak demokratik sistemde birleşmenin gereği olarak affetme olabilir. Yoksa onun dışında PKK'ye, gerillaya af çıkartılması gibi bir sorun yoktur. PKK'nin öyle bir beklentisi hiç kimseden yoktur. Şimdiye kadar çokça pişmanlık kanunu çıkardılar, hiç birisi işlemedi; başka adlarda da çıkarsalar yine işlemez. Herkes bunu bilsin.

GERİLLA SİLAH BIRAKMAZ SORUMLULUK ÜSTLENİR

Diğer yandan, silah bırakma diye bir şey tartışma konusu değil. Gerilla silah bırakmaz. Gerilla, demokratik sistem içerisinde görev ve sorumluluk üstlenir. Eğer Türkiye'nin demokratikleşmesi, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü yönünde gelişmeler olursa, devlet de buna duyarlı yaklaşır, toplumsal örgütlülük oluşur, bu temelde sistemde bir demokratikleşme yaşanırsa, o zaman gerilla da bu demokratik sistem içerisinde yüklendiği görev ve sorumlulukların gereklerine göre kendisini örgütler, yeniden yapılandırır. Çünkü gerilla Kürt halkının savunma gücüdür, öz savunma kuvvetidir.

Gerilla silah bıraksa, otuz yıl öncesine, PKK’den önceki döneme dönülür. Bu dönem doğru olsaydı PKK'ye ihtiyaç olmazdı zaten, gerilla olmazdı, dağa çıkılmaz, silahlanılmazdı. Onun için otuz yıl, kırk yıl öncesine dönme yöntemleri çözüm yöntemi değildir. Hiç kimse öyle bir çözüm üretemez. Gerilla savunması olmadan, kendi öz savunmasını yapmadan Kürt halkı özgür ve demokratik yaşamını nasıl sürdürebilir? Kim onu savunacak? Öz savunmasız, gerillasız bir Kürt halkı demek, sömürgeciye, katliamcıya kendini teslim etmek demektir. Bunu da elbette Kürt halkı kabul edemez. Kurda kuzuyu teslim etmek oluyor bu. Kürt halkı artık kuzu olmak istemiyor, kimseye teslim olmak da istemiyor. Özgür ve demokratik yaşamın öz savunmadan geçtiğini iyi biliyor. Onun için böyle silah bırakma üzerinde tartışmalar da çözüm üretecek doğru ve gerçekçi tartışmalar değildir. Onun için silah bırakma da, genel af da bizim gündemimizde olmayan, PKK'nin beklentisi içinde olmayan, PKK'nin tartışma gündemi arasında bulunmayan hususlardır. Bunu net belirtebiliriz.

GENEL AF ÇIKARSA SİLAH BIRAKMAYIZ ATEŞKES İLAN EDERİZ

Fakat CHP’nin önerisi başka biçimlerde anlam buluyorsa tartışılabilir. Örneğin gerçektende tutuklular için olan ve Önder Apo'nun özgürlüğünü de öngören bir genel af çıkartılırsa, o zaman PKK silah bırakmayı değil de, ateşkes ilan etmeyi, 99’daki gibi süresiz bir ateşkes ilanını kararlaştırma gibi hususları düşünebilir, savaşı durdurmayı tartışabilir, ama Silahı bırakmayı değil. Ateşkes, çatışmasızlık, savaşı durdurma PKK'nin demokratik gelişmeler karşısında tartışabileceği hususlardır. Bu anlamda gerçektende Önder Apo'nun özgürlüğünü öngörecek bir genel af gündemleştirilirse, bunun karşılığında PKK silahlı mücadele konumunda, yani mevcut meşru savunma duruşundaki bu aktif savunmayı, çatışmalı pozisyonları gözden geçirebilir. Ateşkesi ilan etmeyi, savaşı durdurmayı tartışabilir, değerlendirebilir. Eğer gerçektende demokratik bir karşılık bulursa bu tür adımlar atabilir. Buna açıktır, bu tür hususlar tartışılabilir. Bizce tartışılmalıda. Önder Apo'yu da içerecek ve mevcut tutuklular için bir genel af karşılığında ateşkes, meşru savunma konumunda tümüyle aktif savunmayı durdurup pasif savunma konumuna geçmeyi elbette tartışabilir, değerlendirebiliriz. Bu tür adımlardan yana oluruz ve destek veririz. Eğer böyle bir arayış, çaba ortaya çıkar, gelişirse sürecin ilerletilmesi açısından da bizce uygun olur. Bu çerçevede ele alınıp formüle edilirse tartışılabilir bir husustur. Yoksa soruda da ifade edildiği gibi formüle edilişin PKK tarafından tartışılma durumu söz konusu değildir.

MEVCUT DURUM DOLAYLI MÜZAKERE SÜRECİDİR

* Bazı yabancı basın organları Kandil ile Ankara arasında dolaylı bir müzakere kanalı oluşturulduğunu, bu kanal üzerinden görüşmelerin sürdüğünü iddia etmektedirler. Bu iddialar doğru mudur?

- Bu soruya şimdi ben ne evet derim, ne de hayır derim. Bu sorunun cevabının ne olduğunu gelecek gösterecek. Herkes de gerçekleri öğrenecek, anlayacak. Çünkü tarihte hiçbir şey gizli kalmıyor. Fakat soruya şu kapsamda cevap verebilirim: Kürt sorununda mevcut durum zaten dolaylı bir müzakere durumu, tartışma durumudur. Biz böyle algılıyoruz, ele alıyoruz ve bu temelde yaklaşıyoruz. Siyasetimizi, mücadelemizi buna göre geliştiriyoruz. Bu öyle başka yerlerdeki gibi masa başlarında olmayabilir. Basın yoluyla oluyor, Önder Apo yürütüyor, bazen çatışmalı, bazen ateşkesli sürüyor. Çeşitli basın organları temsilcileriyle, demokratik sivil kurumlarla görüşülüyor. Aydınlar, sivil toplum örgütü temsilcileri, basın mensupları devlet yetkilileriyle görüşüyorlar, uluslararası çevrelerle görüşme yapıyorlar, bizimle görüşüyorlar, tartışma yapıyorlar. Bir tür aracılık, bundan doğan diyalog durumu ve tartışma sürüyor. Bu eleştirilebilir, yetersiz görülebilir. Bu biçimde sonuca gidilmez denilebilir. Doğru, ben buna katılıyorum. Bu çok geri ve ilkel bir durumdur ve bu durum aşılmalıdır. Daha ileri diyalog ve tartışma düzeyleri ortaya çıkmalı. Tartışmalar daha gündemli ve sonuç alıcı olmalı.

Fakat, Kürt sorununun çözümünü, Türkiye'nin demokratikleşmesini sadece devlet eliyle görmek doğru değildir. Biz ateşkesler ilan ederken, eylemsizlik kararı verirken, bunu sadece devlet yönetimini muhatap alarak yapmıyoruz, onlara dönük yürütmüyoruz, Türkiye toplumunu muhatap alıyoruz; aydınlarını, yazarlarını, siyasetçilerini, sanatçılarını, Türkiye'nin tüm demokratik güçlerini muhatap alıyoruz. Elbette bunun içinde devleti yönetenler de var. Sivil-asker yönetim mekanizmaları da buna dahildir. Bu anlamda zaten böyle bir çerçevede ele aldığımızda görülüyor ki, birçok yönüyle müzakereler sürüyor, tartışmalar oluyor. Bunlar sivil toplum kuruluşları arasında, basın mensupları arasında oluyor, bizimle oluyor, devletle oluyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ÖZGEYLANİ
Süper Modoratör
Süper Modoratör
ÖZGEYLANİ


Mesaj Sayısı : 603
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 66
Nerden : MERSİN-TOROSLAR İLÇESİ

PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN Empty
MesajKonu: Geri: PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN   PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 8:33 pm

DEMOKRATİK ANAYASA GİRİŞİMİ OLMALIDIR

Bu bir tür müzakere biçimidir. Böyle olması kötü değil, yanlışta değil, hatta daha da genişletmek ve herkesi bu tartışma süreci içerisine katmak gerekiyor. Kürt toplumunun da tüm dinamikleri katılmalı, Türkiye toplumunun da tüm dinamikleri katılmalı. Çünkü sorun herkesi ilgilendiren bir sorundur. Bu sorunun çözümü ancak demokratikleşmeyle olabilir ve demokratikleşme sorunu da herkesin sorunudur. Türkiye'nin demokratikleşmesi devletin bazı haklar vermesi demek değildir, Türkiye toplumunun bütün kesimleriyle bilinçlenerek, demokratik örgütlülüğünü geliştirerek demokratik yaşama ulaşması demektir. İnsanlar sorunun içine çekilmezse, tartışmazlarsa, bu temelde kendilerini bilinçlendirip örgütlendirmezlerse nasıl demokratik toplum oluşacak. Dikkate edilirse böyle bir toplum oluşmaz, dolayısıyla demokratik çözüm gelişmez. Bunun için tartışmaları genişletmek, herkesi tartışmalar içine çekmek bizce gerekiyor. Böylesi doğrudur. Fakat bir yöntem dahilinde olmalı, belli bir planı olmalı, bir sonuç alıcılığı olmalı. Mevcut durum bu anlamda hem dar, hem de yöntemsiz ve sonuçlar vermiyor. Bazen tartışmalar oluyor ve orada kalıyor, devam etmiyor. Sonrasında yeniden başlıyor ve aynı düzey tekrarlanıyor. Birbirinin üzerine eklenen, büyüyen ve sonuca giden bir tartışma olmuyor. Bizce tartışmalar böyle olmalıdır. Böyle bir tartışma yürütecek bir demokratik inisiyatif oluşmalı. Önder Apo bunu “anayasal demokratlar hareketi” geliştirilsin biçiminde ifadelendirdi ve çağrı yaptı. Bizce bu çağrı uygundur.

Bir anayasal demokratlar hareketi geliştirilebilir. Mesela demokratik bir anayasa hazırlama etrafında geniş bir birlik oluşabilir. Bu bir siyaset değildir, dolayısıyla yalnız siyaset güçleri katılmazlar, bir toplumsal-siyasal harekettir, dolayısıyla demokratik toplumun tümü katılabilir. Siyasi güçlerden aydınlara, yazarlara, sivil toplum kuruluşlarına, sendikalara, derneklere, gençlik ve kadın örgütlerine kadar bütün kesimler böyle bir hareketin içinde yer alabilirler. Demokratikleşme ve Kürt sorununa demokratik siyasi çözüm tartışmaları da bu temelde yürütülebilir. O zaman tartışmalar daha katılımcı, daha sonuç verici olur ve müzakere daha da ilerlemiş olur. Böyle olursa biz de daha iyi katılım gösteririz. Böyle bir gelişme devleti de daha çok etkiler. Devletteki kafa karışıklığının giderilmesine de yardımcı olur. Somut sonuçlar verip çözümler önereceği için devlet güçlerini de sivil-asker yapısıyla demokrasiyle duyarlı olmaya daha çok çeker ve yaklaştırır. Bizce böyle bir konuma getirilmelidir. Şimdilik bizim bu soruya ilişkin belirtebileceğimiz bunlardır. Belirttiğim gibi, diğer konuda şimdilik bir şey söyleyecek durumda değilim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ÖZGEYLANİ
Süper Modoratör
Süper Modoratör
ÖZGEYLANİ


Mesaj Sayısı : 603
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 66
Nerden : MERSİN-TOROSLAR İLÇESİ

PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN Empty
MesajKonu: Geri: PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN   PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 8:35 pm

Kalkan: Genelkurmay tartışma sürecine müdahale etti

KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Duran Kalkan, Genelkurmay’ın demokratikleşme ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümüne ilişkin gelişen tartışma sürecine müdahale ettiğini söyledi.

Devletin bir savaş planlaması olduğunu, Eylül veya Ekim ayında bir sınır ötesi operasyonun gündeme gelebileceğini kaydeden Kalkan Botan, Zagros ve sınırda askeri hareketliliğin arttığını belirtti. İmha amaçlı operasyonların yapıldığına dikkat çeken Kalkan, Türk ordusunun askeri hareketliliğini değerlendirdi.

Operasyonlar kapsamlı değil ama sürekli

Bu süreçte Türk ordusunun askeri hareketliliği hangi kapsam ve boyutta? Ordu önümüzdeki süreçte kapsamlı bir askeri hareketliliğe girişebilir mi?


- Mevcut durumda Türk ordusu kuzey Kürdistan'ın değişik bölgelerinde operasyon halindedir. Bu operasyonlar çok kapsamlı operasyonlar değildir, fakat süreklidir. Yani her gün birkaç bölgede mutlaka operasyonlar var. Bunlar tekniğe dayalı operasyonlardır. Keşif-istihbarat çalışmaları temelinde hedefi tespit edip vurmayı ifade eden operasyonlardır. Daha çok da imha amaçlı geliştirilen operasyonlardır. Dinamik güçleri, hareketimizin komuta, yönetim gücünü hedefleyen saldırılardır. Diğer yandan, Türk ordusunun sınıra dönük çok kapsamlı bir hareketliliği söz konusudur.

Botan ve Zagros alanlarına son iki yıl içerisinde çok yoğun bir yöneliminin olduğunu izliyoruz, gözlüyor ve biliyoruz. Bu kış ve bahar sürecinde bu durum daha da arttırılarak sürdürüldü. Şimdi de mevcut çatışmasızlık ortamından da yararlanılarak bu yönelim daha da arttırılmaya çalışılmaktadır. Bazıları sadece Botan’a sınırda ve sınırın gerisinde olanlar da hesaplanırsa yüz bin kişilik bir askeri kuvvet sevk edilmiştir, diyor. Tabi bu Botan'da daha önce var olan askeri gücün dışında olan güçlerdir. Son bir yıl içerisinde ki yönelimdir. Benzer durum Zagros’ta da vardır. Çok yoğun bir silah, cephane sevkiyatı var. Çok fazla bir askeri sevkıyat var. Bunu yavaş yavaş yapıyorlar, gizli temelde yapıyorlar. Buna dayanarak Botan ve Zagros’un bütün coğrafyası, tepeleri tutulmaya çalışılıyor. Tüm coğrafya üzerinde tam bir askeri hakimiyet sağlanmak isteniyor. Bununla da yetinilmiyor, sınır hattı neredeyse karış karış denetim altına alınmaya, karakollarla örülmeye çalışılıyor. Hem Botan sınırı, hem de Zagros sınırı böyledir. Bunu yapmak için yeni tepeler tutuyorlar, yollar yapıyorlar, karakollar inşa etmeye çalışıyorlar. Yine coğrafyayı parçalamak ve gerilla birliklerini hareket edemez kılmak için dağlık coğrafyadaki o derin vadilerin içinde göller oluşturmaya, coğrafyayı bölüp parçalamaya, küçük barajlar kurmaya çalışıyorlar. Bir de bu yönlü bir askeri çabaları var.

Bu askeri hareketlilik neyi ifade ediyor?

- Elbette ki imha saldırılarının düşünüldüğünü, hesaplandığını, imha ve katliam stratejisinden Türk ordusunun vazgeçmediğini gösteriyor. Çatışmalar da bu temelde ortaya çıkıyor. Her yerde askeri hareketlilik ve operasyon var. Her gün hemen hemen her yerde küçük çaplı olmak üzere operasyonlar var. Bazen bu durum çatışmalara yol açıyor. Aslında gerilla dikkat etmese, çatışmasızlık kurallarına uymasa büyük bir savaş çıkar ortaya. Gerillanın dikkat etmesi, çatışmasızlık ilkelerine uygun davranması sonucunda çatışma oranı yine de en az düzeye çekiliyor. Bunun böyle bilinmesinde kesinlikle fayda var. Şimdi sınıra bu yönelim boş bir yönelim değil, sadece sınırı koruma yönelimi de değil; sınır ötesine dönük de bir askeri yığınak anlamına geliyor. Bunu biz böyle anlıyoruz, değerlendiriyoruz.

Ordu PKK'ye saldırmak istiyor

Diğer yandan İlker Başbuğ, Türk Genelkurmay Başkanlığı yoğun bir çaba halinde. Bir yandan hükümeti kendi yanına çekmeye, Türkiye'nin iç ortamının kendi siyaseti doğrultusunda birleştirmeye çalışıyor, diğer yandan ABD’nin, AB’nin, İran’ın, Suriye’nin desteğini almaya çalışıyor. Irak’ı ve Güney Kürdistan yönetimini kendisiyle birlikte askeri harekata katılmaya zorluyor. En son İlker Başbuğ’un ABD gezisi oldu. Orada ezeriz, kırarız dedi. ABD Genelkurmay Başkanı açıklama yaptı, “Türk meslektaşım PKK konusunda bizi çok zorluyor” dedi. Aralarındaki tek görüşme PKK'ye karşı savaştır. ABD’den daha fazla askeri destek almaya çalışıyor. ABD üzerinden Güney Kürdistan yönetimini PKK'ye karşı saldırıya sevk etmek çabasını sürdürüyor. Böyle kapsamlı bir askeri faaliyeti var. Çünkü konjonktür Türk Genelkurmayının temsil ettiği inkâr ve imha zihniyetine ve siyasetine karşı. Gün geçtikçe İlker Başbuğ yönetimi zihniyet ve siyaset olarak daraldığını, kuşatma altına girdiğini, gittikçe daha fazla daralıp sıkışacağını görüyor. Şimdi bazı fırsatları değerlendirerek sonuçlar alma arayışı, çabası içerisinde. Bunlar da boş hususlar değildir.

Özellikle ABD'de gelişen 'PKK'nin şiddetle yok edilemeyeceği' yargısı Türk Genelkurmayını ciddi biçimde kaygılandırmış, korkutmuş durumda. Bunun daha da gelişmesinin kendilerini tümden sıkıştıracağını görüyorlar. Bu ortamda biraz daha fazla pazarlık yaparak elde edebildiği kadar imkanlar elde edip onları değerlendirme temelinde PKK'ye saldırmak istiyorlar. Türk Genelkurmayının böyle bir saldırı yaklaşımı var. Bir yandan sınır üzerindeki askeri çabalar, diğer yandan NATO ve ABD düzeyinde yürütülen bu destek çabaları belli ki bir savaş hazırlığıdır. Bir savaş planlamasının var olduğunu gösteriyor. Genelkurmayın böyle bir plana sahip olduğu, bunun koşullarını hazırlamaya çalıştığını insan söyleyebilir. Böyle bir operasyon saldırısı bizce bu güzün olabilir. Eylül ve Ekim aylarında olabilir. Biz böyle değerlendiriyoruz. Buna göre de kendimizi hazırlıyoruz. Yüzde yüz böyledir diyemeyiz. Biz Türkiye yönetiminin ne tür planlar içinde olduğunu bilmiyoruz, ama İlker Başbuğ yönetiminin Eylül ve Ekim aylarında Medya Savunma Alanlarına dönük kapsamlı bir askeri operasyona hazırlanmakta olduğu ihtimalini ciddi biçimde değerlendiriyoruz. Mevcut iç ve dış çabaları buna hazırlık olarak görüyoruz. Bu ihtimal vardır. Herkesin bunu böyle bilmesi ve görmesi gerekiyor.

Operasyonlara karşı yürüyüşler gelişmeli

Önder Apo'nun Eylül’e kadar çatışmasızlık yaklaşımından da, hareketimizin tutumundan da güya böyle yararlanmak isteyebilirler. Çünkü DTP üzerindeki, halk üzerindeki, sendikalar ve basın üzerindeki baskılar kesilmeden, artarak devam ediyor. Türk devleti özel savaş konumundan çıkmamıştır. Bunu daha büyük askeri operasyonlara taşıyabilir. Aslında zordaydılar, sıkışıktılar, bu yüzden şimdiye kadar yapamadılar. Ekonomik mali kriz var, siyaseten 29 Mart yerel seçiminde AKP yenilgi aldı. Dış güçler, ABD, AB kendi istedikleri gibi destek vermiyor. Geçen yıllardaki mücadelelerde sonuç alamadılar. Ordu savaşamaz durumda. Karşısında güçlü ve hazırlıklı bir gerilla gücü var. Bu nedenlerle şimdiye kadar yapamadılar. Ama bu İlker Başbuğ yönetimi son bir kez daha saldırı geliştirebilir. Medya Savunma Alanlarına peş peşe parçalı operasyonlar da yapabilir

ABD buna destek verir mi?

- Şimdiye kadar olduğundan fazla destek vereceğini sanmıyoruz. Ancak Türkiye kendisi isterse ABD’nin yok demeyeceği anlaşılıyor. En son İlker Başbuğ’un ABD gezisinde bir anlaşma yapıldıysa bu temelde yapılmıştır. Bunu anlıyoruz ve sanki bu Türk Genelkurmayının biraz önünü açtı. Dolayısıyla demokratik çözüm tartışmaları gündemden düştü. Genelkurmay, demokratikleşme ve Kürt sorununun demokratik siyasi çözümüne ilişkin gelişen tartışma sürecine, siyasi sürece müdahale etti. Süreci bir askeri sürece dönüştürmeye çalıştı. İlker Başbuğ KDP ve YNK’den destek almaya çalışıyor, ama bu zordur. Pasif destek alabilir. Onlar da ABD gibi mevcut olanı koruyabilirler. Bu durumda kendini bir kere daha denemek isteyebilir. Biz bunu değerlendiriyoruz.

Zap operasyonu oldu, başarılı olamadı, gerillayı ezemedi. Neden tekrar bunu yapmak istesin?

- Doğru, fakat zaten başarılı olup tümden ezeceğim demiyor, zayıflatabilirim diyor ve zayıflatma hedefini koyuyor önüne. Genelkurmay Başkanı, zayıflatıp marjinal duruma düşüremez miyim diye derin hesaplar içerisinde. Çünkü her Genelkurmay Başkanı olan böyle bir hesap yapıyor. Başarırsam ikinci olurum hayali güdüyor. Bu durum Genelkurmay Başkanlarını gerçeklerden uzak tutuyor. Emekli olup biraz dışarı çekilince, bu sefer 'böyle olmaz, başarılı olmaz. Ben yapamadım, kimse yapamaz' diyorlar. Aslında İlker Başbuğ dönüp seleflerinin durumlarına, sözlerine baksa daha akıllılık eder. Ama öyle yapmayacak kadar şoven, milliyetçi, despotik bir kişiliğe sahip olduğu görülüyor. Bu bakımdan böyle bir operasyon ihtimali vardır. Bu operasyonları kuzeyde şimdiden sürdürüyorlar zaten. Biz bunları dikkate alıyoruz, değerlendiriyoruz. Herkeste bilsin, dikkate alsın, değerlendirsin. Böyle bir durum artık mevcut tartışmaları bir tarafa bırakır ve hem Türkiye toplumuna, hem de Kürt toplumuna ağır bedeller ödetecek bir çatışma sürecini gündeme getirir. Bunu herkes bilmeli, şimdiden herkes görmeli ve eğer gerçekten barış istiyorsa, barış için çalışıyorsa, Türk Genelkurmayının üzerine gitmeli, Türk Genelkurmayını neye hazırlandığını açıklamaya zorlamalı. Genelkurmay operasyonlarına karşı barış hareketleri, barış yürüyüşleri gelişmeli. Eskiden canlı kalkan hareketleri vardı. İşte şimdi çatışmasızlık var. Bunu sadece Kürdistan'la sınırlı tutmamak da gerekiyor. Türk aydınları, barış severler, Türkiye Barış Meclisi gerilla çatışmasızlık içindeyken operasyona çıkan ordunun önüne Canlı Kalkan hareketi geliştirebilmeli, barış yürüyüşlerinde bulunabilmeli. Böyle olursa engellenebilir bu durum. Toplumsal tepki olmazsa, Genelkurmay bunu kendisi için bir destek sayarak çılgınca diyebileceğimiz yeni saldırılara girişebilir.

Andıç tartışmalarını dikkatle izliyoruz
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
ÖZGEYLANİ
Süper Modoratör
Süper Modoratör
ÖZGEYLANİ


Mesaj Sayısı : 603
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 66
Nerden : MERSİN-TOROSLAR İLÇESİ

PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN Empty
MesajKonu: Geri: PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN   PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN EmptyC.tesi Ağus. 01, 2009 8:35 pm

Son günlerde ordu-hükümet ilişkileri yeniden gerildi. Genelkurmay tarafından hazırlandığı iddia edilen andaç’ı nasıl değerlendiriyorsunuz ?

- Taraf gazetesinin yayınladığı yeni belge üzerinde gelişen tartışmaları dikkatle izliyoruz. Tabi bu tartışmaların kendi içinde bir anlamı var. Çatışmasızlık süreci vardı ve bütün tartışmalar Türkiye’nin demokratikleştirilme si, Kürt sorunun demokratik siyasi çözümü üzerineydi. Gerçi denilebilir ki, bu da Türkiye’nin demokratikleşme tartışmasıdır. Evet, doğru. Fakat bu tartışmalar Kürt sorunun siyasi çözümüyle de birleştirebilseydi daha anlamlı olabilirdi. Ondan kopuk yürüyor. Sanki biraz gündemi diğer tarafa kaydırıyor gibi. Bir yandan bakınca biraz gündem değiştirme gibi değerlendirilebilir. Bazı çevreler böyle değerlendiriyorlar da. Tümüyle böyle demek bence doğru değil, fakat böyle bir yanı var.

Diğer yanı ise devletin içinde bunun temsil ettiği ciddi bir iktidar çatışması söz konusu. Ergenekon yargılamasıyla gelişen, AKP’yi kapatma davası biçiminde süren iç siyasi kriz ve iktidar savaşımının bir parçası oluyor. Tabi ciddi bir durum. Taraf gazetesi herhalde öyle basit, temelsiz bir gazetecilik yapmaz. Bu gazeteyi çıkaranların da bir tutumları, duruşları, meslek yaklaşımları var. O nedenle ciddiye almak gerekiyor. Bazı çevreler belgeye sahte diyorlar, ama böyle olmaması gerekiyor. Taraf gazetesinin öyle basit bir yayıncılık yapması zayıf bir ihtimaldir. Dolaysıyla belgenin gerçek olma ihtimali güçlü.

'Belge sahte ise de vahim, gerçekse de daha da vahim' diyorlar. Neden? Çünkü bir iktidar çatışmasının aracı. Sahteliği açığa çıkarsa, bir taraf, sahteliğe dayalı mücadele etmeye çalışan taraf kaybedecek. Yok, gerçekliği açığa çıkarsa o zaman diğer taraf kaybedecek. Ordu içerisinde gelişen bir tutum olarak ordu ile Ergenekon bağlantısı daha net ve bütün kapsamlıyla açığa çıkacak. Ki bu işin içinde artık Genelkurmay da olacak. Bunun için de bazı çevreler de belge sahtedir propagandasını geliştirerek sanki bu gerçeği böyle maskelemeye, örtbas etmeye çalışıyorlar. Giderek doğru ile yanlışı birbirine karıştırıp orduyu temize çıkartıcı bir tutum içine girmek istiyorlar. O da görülüyor. Bütün bunlara karşı duyarlı olmak gerekli. Önemlidir, ciddidir. Öyle sadece gazetecilik değil, çok yönlü bir siyasi mücadelenin bir parçası. Bu mücadelenin bir ucunda Ergenekon var, bir ucunda demokratikleşme arayışları var. Bu demokratikleşme içerisinde halk var, yurtsever güçler var, dış güçler ve çeşitli çıkar çevreleri vardır. Herkes de kendine göre Türkiye üzerinde bir mücadele yürütmeye çalışıyor. Bu durumları böyle ele almak, anlamak lazım.

Ergenekon-ordu ilişkileri teşhir edildi

AKP’nin bir kaşık suda öyle fırtına koparmaya kalkması anlamsızdır. Sorun sadece bir AKP sorunu değil, durum biraz ciddi. Herkes karşıtını geriletmek için hamleler yapıyor ve Türkiye’de ciddi karşıtlıklar var. İşte Ergenekon soruşturması böyle yürüyor. AKP’ye dönük saldırı da böyle yürüyor. Bunun arkasında, bu tür çabaları yürütenler Ergenekon’la bağlantılı olabilirler. Bunun açığa çıkartılması, Ergenekon’u da, Ergenekon-Ordu bağlantısını da çok daha fazla teşhir etmeyi ifade ediyor. Taraf gazetesi öyle sadece kendi başına bir gazete değil, ordunun izlediği politikalara karşı bir tutum sürdürüyor ve bu belgenin yayınlamasının da böyle siyasi anlamı var. Kısaca çeşitli iç ve dış güçler bu çatışmanın içindeler. O bakımdan önemlidir, ciddidir. Eğer üzerinde gidilse, üzerinde durulsa gerçekten de Türkiye’yi karıştıran, özel savaş çatışması içinde tutan odaklar açığa çıkartılabilir. Bu Ergenekon denen çatışmacı yapı çözülebilir. Gerçekten bunu içerecek mi? Bu duruma varacak mı, yoksa üstü kapatılacak mı bilemiyoruz.

Fakat hukuki tartışmalara da, bu tür propagandaya da insan çok güven duyamıyor. Çünkü Ergenekon yargılaması çok dar ve basit yürütülüyor. Gerçek suçlulara dokunulmadı. Ergenekon yüzde doksan Kürt halkına dönük örgütlenmeydi. Fakat hiç üzerine gidilmedi. Kürdistan’da binlerce faali meçhul cinayet ve köy yakmalar aydınlatılmıyor. Bunlar hep Ergenekon işiydi. Onun için yani var olan göstermeliktir. Ciddi demokratik bir yargılama geliştirilmiyor, işletilmiyor. Buna karşı bir DTP operasyonu başlatıldı. KCK operasyonu da diyorlar. Bu durum aslında Türkiye’nin en ciddi örgütlü demokratik dinamiğine karşı bir operasyon oluyor. Bunun arkasında Ergenekoncular oldu. Kürt halkı demokratikleşmeyi dayatınca, o Ergenekon’un Kürdistan’daki suçlarının da açığa çıkartılma ihtimali gelişince, bunu önlemek üzere DTP’ye dönük mevcut tutuklama operasyonu geliştirildi. Demokrasi dinamiği engellenmek isteniyor. İnsan, acaba bunlar hep Ergenekon işimiydi, diyor. Yani bir yanda DTP’ye dönük operasyon, diğer yandan bu söz konusu belge, güya irticayı geriletme anlamında gelişen belge bir Ergenekon işi miydi? Şimdi bunu açığa çıkartanlar, Ergenekon’a dönük gerçekten daha ileri bir hamle yapabilirler mi? Çok net değildir. Bilemiyoruz nasıl gelişecek.

Fakat bu durum şunu gösteriyor: Gerçekten de Türkiye’de geçen dönemde özel savaş, kontrgerilla çok derinleştirildi, çok suçlar işlendi, Türkiye çok kirletildi. Siyasetiyle, devletiyle, toplumuyla ahlaki ölçüleri bozuldu. Mevcut durum bunu yansıtıyor. Şimdi bütün bunların üzerine ciddiyetle gidip bu kirliliklerin temizlenmesi gerekiyor. Fakat bu böyle ele alınmadı, yürümedi. Bunu ancak demokratik güçler yapabilirlerdi. AKP kendisini demokratik güç olduğunu söylüyordu. İktidar elindeydi, yapabilirdi, fakat yapmıyor. O da bunu iktidar savaşımına dönüştürüyor. Kendi iktidarının aracı olarak kullanıyor. İktidarını pazarlıklarla sürdürüyor. Genelkurmayla ikide bir görüşüyor, anlaşıyor. Bu durum bir iktidar savaşımının aracına dönüştürülmüş halde. Onun için insan öyle çok ciddi sonuçlar vereceğinden kuşku duyuyor. Oysa bunun Genelkurmayla bağlantısı nedir açığa çıkartılmadı? Orduyla bağlantısı nedir? Kim bu kadar kirli savaşı yaptı? Bunlar açığa çıkartılmalı. Demokratik bir Türkiye olacaksa bununla olur. Yoksa silahlı gücü elimde tutuyorum, orduya komutan oldum istediğimi yaparım diyemez.

Oysa İlker Başbuğ'un tutumu bunu gösteriyor. Devlet böylece onun tümüyle denetimine, emrine girmiş bulunuyor. Kimse de buna dur demiyor. 'Çıkarım, giderim, bulurum, ezerim' diyor. Yaptıklarının, boy boy katliamlarının açıklanmasını yapıyor. Kimse “sen ne yapıyorsun” demiyor. Eylemsizlik ilan etmiş bir güce niye vuruyorsun, kimi eziyorsun diyen yok. Aslında herkes susturuluyor. Bu tür tartışmalarla da bir sonuç çıkmıyor, umutsuzluk yaratılıyor, gündem saptırılıyor. Kirli sistemin üzeri biraz cilalanıyor. Deşip açığa çıkartılıp, kir, pas, ur neşter vurulup atılarak toplum ve devlet gerçekten de demokratik yapıda yenilenemiyor. Böyle bir iradesizlik var. Mevcut olan da bundan çok öteye olmayacağa benziyor.

Bu röportaj sosyalist gençlik derneği veb sitesinden alıntıdır-özgeylani
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
PKK SİLAH BIRAKMAZ-SÖYLEYEN DURAN KALKAN
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SEALDREAM  :: Forum bilgi :: GÜNDEM GÜNCEL-
Buraya geçin: