KOMİNTERN BELGELERİNDE ŞEYH SAİT İSYANI
Işıl TURAN∗
İstanbul Üniversitesi ****** İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü
Araştırma Görevlisi Mehmet Perinçek’in Moskova’daki eski adı Sovyetler
Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi bünyesindeki Marksizm-Leninizm
Enstitüsü Merkez Parti Arşivi olan Rusya Toplumsal-Siyasal Tarih Devlet
Arşivi’nde (RGASPİ)1 bulduğu iki rapor, Komintern’in (Komünist
Enternasyonal) Şeyh Sait İsyanı’na ve o dönemki Türkiye’deki gelişmelere
Bakışına ışık tutuyor.2 3 Mart ve 6 Mart 1925 tarihlerinde Komintern’e
Sunulmak için kaleme alınan raporlar, “Kürdistan’daki Ayaklanma” ve
“Türkiye’deki Hükümet Değişimi” başlıklarını taşıyor. Her iki rapor da Dr. H.
Stürmer’in imzasını taşıyor. Asılları Almanca olan her iki raporun üstünde
Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu (İKKİ) Arşivi damgası bulunuyor.
Doğu Raporu
3 Mart 1925, Berlin
KÜRDİSTAN’DAKİ AYAKLANMA
1. Genel Anlamı
Kürt Ayaklanmaları, Yunanların Osmanlı topraklarını işgal ettiği
Dönemde de tekrar tekrar cereyan etmiş, fakat buna rağmen Ankara hükümeti
İçin bir tehlike oluşturmamıştı. Patrikhane sorununun yol açtığı şimdiki Türk-
Yunan gerginliği de askeri açıdan yine ciddiye alınacak bir tehlike
Oluşturmuyor. Her an bir harekât yapabilecek gücü olan Türk ordusunun doğuda
Önü açık görünüyor. Kürt Ayaklanmasının, Ankara hükümetini askeri anlamda
Sarsması gibi bir durum söz konusu değil. Ayaklanmaya asıl ve en başta, yakın
Gelecekte çözülmesi beklenen Musul sorununa etkisi açısından bir anlam ve
Önem verilmeli.
2. Ayaklanmanın Merkezi, Yayılması ve Askeri Durum
Bingöl’ün Genç ilçesinde başlayan ayaklanmayı “basit bir çete savaşı”
Olarak küçümseyen Fethi Bey hükümeti, isyancıların, müdahale için gönderilen
Küçük bir jandarma birliğini -yerli basından gelen haberlere göre- sürpriz bir
Şekilde geri püskürtülmeleri üzerine görevi bıraktı ve İsmet Paşa, rahatsızlığı
Daha tam geçmeden yeni hükümetin başına geçti. Hükümet, Kürt başkaldırısının
Ergani, Diyarbakır ve Harput’a da yayılması üzerine on iki doğu ilinde savaş
Hali ilân etti. Bir ara Diyarbakır, Malatya ve Ergani’nin Kürtlerin eline geçtiğini
Duyurdu, ancak daha sonra bunu yalanlandı. Bu arada Elazığ ve Harput’tan
Yerel halkın geri püskürttüğü isyancıların, stratejik önemi olan Dersimi ele
Geçirdikleri söyleniyor. Hareketin Urfa’ya kadar yayılması (ki bugüne dek
Yalanlanmış değil) ise çok önemli, çünkü isyancılar böylelikle Musul sınırının
Büyük bir bölümünü kontrol altında tutabilecek ve buradaki Kürtlerle doğrudan
İlişki kurabilecekler. Ayaklanmanın başlamasından bu yana geçen iki hafta
Sonunda durum, Türk hükümeti açısından biraz düzelmiş görünüyor.
Ayaklanma yazın olsaydı, Türk Ordusu tarafından birkaç hafta içinde
Bastırılması işten bile olmazdı, ancak şu sıralar bölge karla kaplı olduğundan
Harekât birkaç ay sürecek gibi gözüküyor.
3. Görünen Nedenler; Hareketin Doğuşu ve
Hedefi Hakkında Türk ve İngiliz Görüşleri
Hareketin önderi Şeyh Sait’in Manifestosunun gösterdiği hedefler:
• Türkiye’den bağımsız bir Kürt devleti kurulması
• Başına bir kralın atanması
• Halifeliğin ve Şeriatın yeniden inşası
a. Din Faktörü: Şeyh Sait’in kendisi, İran’ın Hiva ve Buhara kentlerine
Kadar genişlemiş bulunan Nakşibendî Tarikatı’nın başıdır. Ayaklanmanın itici
Gücü, İslam cephesindekiler için dayanılmaz olan ve “Müslümanlıkla hiçbir
Şekilde bağdaşmayan” Ankara hükümetinin “laikleşme politikası” oldu.
Özellikle hayal gücünün genişliğiyle tanınan ve güvenilebilirliği az olan
“Chicago Tribune” muhabiri, “isyancıların süngüsünün Kuran-ı Kerim”
olduğunu belirtiyor ve “Daily Telegraph”ın “Din Savaşı” şeklinde manşet
atmasına sebep oluyor. Ayrıca Bursa, Trabzon ve Erzurum gibi “dini
merkezlerin” hükümete karşı büyük öfke içinde olduğunu bildiriyor. Türk basını
ise, ayaklanmanın tam da Ziyaeddin Hoca’nın Meclis’te laikliği şiddetle
eleştirdiği konuşmasının hemen ertesinde başlamasının bir “işaret” olduğu
konusunda görüş birliği içinde. Ankara’daki tedirgin çevrelerin, “Halifeliği ve
Şeriatı geri getirmeyi amaçlayan hareket ülkenin tümünü kapsayabilir”
korkusuyla İstanbul ve Trabzon’da sıkıyönetim uygulanması yolundaki
isteklerini hükümet geri çevirdi. Öte yandan “Manchester Guardian” ise
Kürtlerin Müslümanlıkla ilişkilerinin gevşek ve bağnazlıktan uzak olması
nedeniyle halifelik konusunun, her ne kadar manifestoda özel olarak vurgulansa
da, ayaklanmanın asıl amacına erişmede olsa olsa körükleyici bir rol oynadığını
ileri sürüyor.
b. Hanedan Faktörü: Sultan Abdülhamit’in, Paris’te sürgün hayatı
yaşayan ve isyancılar arasında olduğu iddia edilen oğlu Selim Efendi’nin,
isyancılar tarafından tahta çıkarılmak istendiği ileri sürülüyor. Ankara ise, iki yıl
önce sürgüne gönderilen Abdülhamit dönemi hanedan mensuplarından çoğunun
vaktiyle Musul, İran ve Suriye’ye gittiğini ve şimdiyse Türkiye sınırları içindeki
Kürt bölgelerine geçtiğini belirtiyor ve ayaklanmanın yönetimini
üstlendiklerinin altını çiziyor. Osmanlı Sarayının ileri gelenlerinden oluşan
yaklaşık 150 kişilik bir komitenin, ayaklanmayı İsviçre’den ve Suriye’den
yönettiği söyleniyor. Ayaklanmanın, Şeyh Sait’in iki oğlunun, bilgi toplamak
için gittikleri İstanbul ve Halep’ten geri dönmelerinin hemen ardından patlak
verdiği yolunda Fethi Bey’in de dikkati çekilmişti. Ankara basını, ayaklanmayı,
Cumhuriyet yönetiminin, doğu illeriyle ilgili hemen hiçbir soruna el atmadığı
yolunda algılandığının bir göstergesi olarak tanımlıyor ve bunun ciddi bir uyarı
olduğunu belirtiyor.
c. Sosyo-Ekonomik ve Ulusal Faktörler: Din faktörünü reddeden ve
Musul sorununun çözümü için (bkz. madde 4) Türkiye’nin baskısı olduğuna
inanmayan “Manchester Guardian” gazetesine göre hareket, Kürtlerin
bağımsızlıklarına kavuşma sürecinin yeni bir aşamasından başka bir şey değil
ve gerçek nedeni, “ulusal kimlik (ırk) ve belki de ekonomik”. Oysa “Morning
Post”, Şeyh Sait Ayaklanması’nın gerekçesi olarak feodal Kürt aşiretlerinin,
Cumhuriyet rejiminin kendi güç ve otoritelerine son vermesinden korkmalarını
gösteriyor. “L’Information” ise (28.2 tarihli “Kürt Baskını” adlı başyazı) “laik
Cumhuriyete karşı dini bir hareket olmaktan uzak” olarak nitelediği
başkaldırının gerekçesinin “dağlarda yaşayan köylülerin, Lozan anlaşmasında
öngörülen ‘mübadele’ işlemi gereği yurtdışından getirilen Türklerin verimli
yaylalara yerleştirilmesine itirazı” olduğunu savunuyor.
4. Ankara Hükümetinin Görüşü
Başbakan Fethi Bey, Büyük Millet Meclisi’nde Kürt Ayaklanmasının,
tam da önemli uluslararası konuların (Musul olsa gerek) çözüm aşamasına
geldiği bir sırada baş gösterdiğine üstü kapalı olarak değinmişti. Muhalefetten
Kâzım Karabekir de başbakanın açıklamalarını “Fethi Bey ayaklanmanın
arkasında her halde dış kaynaklı entrikaları görüyor.” biçiminde yorumlamış ve
kendisi de (İngiliz) oyunların(ın) rol oynadığına inandığını söylemişti. İngiliz
basını ise Ankara’daki resmi çevrelerin bu “yabancı parmak” faktörünü yalnızca
hareketin ilk günlerinde ön plana çıkardığını, sonraki günlerde ise daha çok din
ve hanedan kaynaklı faktörleri vurguladığını kanıtlayabilmek istiyor. Bu arada
yeni hükümet, dinin kamuoyunu etkilemek amacıyla politik amaçlı
kullanılmasının “vatana ihanet” olarak algılanacağı yeni bir yasayı uygulamaya
koydu. Böylece ayaklanmayı, uygulayacağı iç politika için bir malzeme olarak
kullanacağı açıkça belli oluyor.
5. İngiliz Kışkırtması ve Musul Sorunuyla Bağlantı
a. Geçtiğimiz sonbahar aylarında Türk kuvvetlerinin Hakkâri’deki
Nesturilere karşı düzenlediği operasyon sırasında ayaklanmanın başı Şeyh Sait,
Türk hükümetine karşı safta yer almıştı. 17 Ekim 1924 tarihli “Musul”
raporunda, -önceki yıl İstanbul’da toplanan Musul Konferansı’nın başarısızlıkla
sonuçlanmasına neden olan- Hakkâri sorunu ile İngilizlerin Musul politikası
arasındaki ilişkiye değinmiştik.
b. Yine geçen Ocak ayında Nesturi ve Keldani Metropolitinin, bir süre
İngiltere’de Canterbury Başpiskoposu’nun konuğu olduğunun altını çizmekte
yarar var. Bu bağlamda “Manchester Guardian” da, Musul sorununa çözüm
arayışı içinde olunduğu şu sıralarda, ya Yakındoğu’daki İngiliz yönetimi altında
bulunan Nesturilere Irak hükümetinin dolaylı denetimi altında hiç olmazsa
kısmi bir özerklik verilmesi ya da anayurtlarına kavuşmalarının sağlanması gibi
konuların git gide artan bir önem kazanmakta olduğunun altını çiziyor.
c. İngilizlerin, Kürt Ayaklanmasını desteklediklerinin somut bir kanıtı
yok. Ancak; aylar boyunca yapılan planlı hazırlıklar, isyancıların, makineli
tüfeklerin de desteğiyle çok iyi donatılmış oldukları ve hele ayaklanmanın
zamanlamasının yarattığı kuşkular Türk basını tarafından haklı olarak dilegetiriliyor. Ne var ki İngiltere için ayaklanmanın başarılı olup olmaması hiç de
önemli değil. Önemli olan Türkiye sınırları içinde Türk karşıtı ayrılıkçı bir
silâhlı hareketin varlığı. Musul sorununun, Kürt-Nesturi-Keldani odaklı
çözülmesi gerektiğini savunan İngiltere’nin eline böylelikle kararlılığını
güçlendirici sağlam bir kanıt geçiyor ve bunu da önümüzdeki yazın başında
Musul sorununun görüşüleceği Cenevre Konferansı’nda kullanacak.
d. Bu arada rakibin silâhıyla saldırıya geçen İngiliz basını Türkiye
aleyhine “Hırsızı yakalayın!” çığlıkları atıyor. Bunu en çok “Daily Telegraph”
yapıyor. Nitekim 22.2 tarihli gazetede “Türk zihniyetini en iyi bilen İngiliz
askeri ve diplomatik çevreleri Ankara’nın isyancı Kürtlere karşı aldığı askeri
önlemlere büyük kuşku ve güvensizlikle bakıyorlar. Yapılan hazırlıklar,
Osmanlı ordusunun, Irak’ın Musul yöresindeki Rowanduz köyüne 1923’te
düzenlediği baskın öncesini anımsatıyor.” deniyor. Haberde daha sonra, ki 28.2
tarihli başyazı da bu görüşü sahipleniyor, Türklerin Milletler Cemiyeti’ne ve
tüm üye devletlere, Türk askerinin neler yapabileceği ve belki de Irak’ı ele
geçirmeye yönelik gerçekten bir askeri harekâta girişebileceği konusunda
bilinçli bir gözdağı vermeyi amaçladığı söyleniyor. İngiltere belki de, şu anda
Musul’da bulunan karma komisyonu, Mart ayında yayınlayacağı raporun
sonucu konusunda etkilemek istemektedir.
Kürt Ayaklanması ister başarıya ulaşsın isterse son derece kararlı ve gözü
kara görünen Türk hükümeti tarafından bastırılsın, Kürdistan’da şu anda olup
bitenlerden hareketle Türk-İngiliz gerginliğinin önümüzdeki aylarda artarak
süreceğine kesin gözüyle bakılabilir.
Dr. H. Stürmer
(RGASPİ fond 544, liste 3, dosya 129, yaprak 12-17.)