SEALDREAM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SEALDREAM

SANATIN SONSUZLUĞA SELAMI-DÜŞLERİNE DOKUN-AMA BÜYÜSÜ BOZULMASIN
 
AnasayfaİNTROGaleriLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 heygidi gençlik psikolojisi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
MAVİ
Modoratör
heygidi gençlik psikolojisi Ut10
MAVİ


Mesaj Sayısı : 29
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 105
Nerden : BALIKESİR

heygidi gençlik psikolojisi Empty
MesajKonu: heygidi gençlik psikolojisi   heygidi gençlik psikolojisi EmptyPerş. Tem. 15, 2010 6:22 pm

Gerçekten gençlik hem toplumsal, hem biyolojik, hem de ruhsal bir kavramdır. Türk toplumu gerçek anlamda genç bir toplumdur. Nüfusumuzun % 60’ını 25 yaşın altındaki çocuk ve gençler oluşturmaktadır. 50 milyonluk hiç bir Batı ülkesinde nüfus içindeki gençlik kesimi bu kadar büyük değildir. Ülkemiz gençliği sorunsuz bir gençlik sayılabilir. Çünkü varlıklı toplumların gençlerine özgü hastalıklarına daha tutulmadı. Ülkemizde gençler arasındaki uyuşturucu kullanımı o kadar değildir. Gençlik suçluluğu da nüfusumuza ve genel suçluluk oranına göre düşüktür. Gençlik yalnız olumsuzlukların toplandığı bir çağ değildir. Gençlik tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. ARİSTO 2300yıl önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı anlatmıştır. Şöyle ki; tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler. Kendilerini içtepilerine kaptırırlar; tutkularının kölesi olurlar. İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar. Onura, başarıya, paradan çok değer verirler. Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır. Eli açık ve iyilikseverdirler. Çünkü kötülükleri tanımamışlardır. Çabuk güvenir, çabuk bağlanırlar. Çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaç ve hayalleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememişlerdir. Koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir.

Gençler yanılınca, çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır ve onun için yanlışlarında sonuna kadar direnirler.
Gençlikte Arkadaşlık

Gençlik çağı evden kopma ve topluma açılma çağıdır. Ergenliğe giren bir gence evi dar gelmeye başlar. Ana-babanın öğütlerinden ve karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar. Çünkü soluk alabildiği, özgür davranabildiği yer, dışarı ortamıdır. Evle bağları gevşeyen genç kendini dışarıda bulur. Kendi gibi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları yaşayan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtlarına takılır. Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini, çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş, bir sığınaktır. Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez. Bu bakımdan arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder. Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek, benlik saygısının önemli bir koşuludur. Genç bu ilişkilere girerek zekasıyla, spor ve sanat yetenekleriyle kendini kanıtlar. Arkadaşlık kurabilmek ve sürdürebilmek başlı başına bir başarı, ruh sağlığının bir ölçüsüdür. Ailesine bağımlı, güvensiz ve sıkılgan bir çocuk okulda başarılı olabilir ama, arkadaşlık kurmada çok yetersiz olabilir. Gençlik çağında, gençlerin ruh hekimlerine başvurma nedenlerinin başında arkadaşsızlık yakınması gelir.

Gençlikte Benlik

Ben, benlik, kişilik çoğunlukla eş anlamlı olarak kullanılan kavramlardır. Kişiyi kişi yapan, başkalarından ayıran duygu, tutum ve davranışların tümünün örgütlenmiş bütünlüğünü anlatır. Her insanın ulaşmak istediği bir benlik vardır. Kişi özlediği, kendine yakıştırdığı bu ideal benlik kavramını geliştirmeye çabalar. İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur. Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır. İdeal benliğe ulaşamazsa, kişi mutsuz olur. İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer, kavramını geliştirmeye çabalar. İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur. Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır. İdeal benliğe ulaşamazsa kişi mutsuz olur. İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer. Kendi kendinden beklentisi çok yüksek olan kişi, genellikle bilinçdışı dürtülerin ve tutkuların buyruğundan çıkmayan kişidir.

Gençlikte Kimlik Karmaşası

Kimlik karmaşasına giren gençler, kendilerine belli bir yön veremeyen bir yerde kök salamayan gençlerdir. ERİKSON (1968) kimlik karmaşasını yaşayan genci şöyle tanımlar: İnsanlara yaklaşma ve sıkı ilişkiler kurmada başarısızlık gösterir ve bunun sonucu yalnızlık çeker. Uygun olmayan rastgele kişilerle arkadaşlık eder. Çalışamama, kendini bir işe verememe, dikkatini toplama güçlüğü belirgindir. Yarışmadan kaçar ve yeteneklerine uymayan işlerde kendini tüketir. Ailenin ve toplumun onaylamadığı rollere girer. Ters ya da olumsuz kimliğe bürünür. Kimlik karmaşasında kurtulmak için gençler değişik yollara başvururlar. Dış ülkelere göçüp yerleşerek, uyruk değiştirerek, din değiştirerek kendilerine yeni bir kimlik bulmaya çalışırlar.

Toplum içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudu kesilen genç, topluma sırt çevirebilir. Çocukluğundaki kötü örneklere dönüş yapar. ‘Madem ben sizi istediğiniz gibi olamıyorum, öyleyse istemediğiniz gibi olacağım’ der. Sınıfını, uyruğunu, dinini, ülkesini, yetiştiği ortamın tüm değer yargılarını yadsıyabilir. Kimi genç de, topluma sırt çevirmek yerine topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini kanıtlamaya çalışabilir. Şiddet eylemcileri, teröristler bunlara örnek gösterilebilir. Bunlar içinde en çarpıcı örnek, hiç şüphesiz ki MEHMET ALİ AĞCA’dır. Zemzem kuyusuna işeyerek üne kavuşan insan gibi, o da değer verilen insanları öldürerek ünlü kişiler arasına girmiştir.

Aile Tiplerine Göre Çocuğa Verilen Önem

ÇOK SEVEN-KOLLAYAN, GEVŞEK DİSİPLİNLİ AİLE

Çocuğa büyük sevgiyle bağlanmışlar, tam benimsemişler. Çok sıcak verici ancak çok koruyucu ve kollayıcıdırlar. Tüm yaşamları çocuğa göre düzenlenmiştir. Yalnız çocuk için yaşıyor gibidirler; bir dediğini iki etmezler.

SIKI DİSİPLİNLİ, SEVECEN AİLE

Bu aileler de çocuklarına karşı sevecen, ilgili ve düşkündürler. Çocuğun tüm maddesel ve ruhsal gereksinimlerini karşılarlar. Çocuğun sağlığı ve öğrenimi için hiçbir özveriden kaçınmazlar.

BASKICI-İTİCİ SEVGİSİZ AİLE

Gence bu ailelerde küçükten beri yeterli sevgi ve sevecenlik gösterilmemiştir. Aile ortamı gergin, ilişkiler düşmancadır. Bol eleştiri, azar, aşağılama ve dayak vardır.

SEVGİSİ YETERSİZ, DİSİPLİNLİ GEVŞEK AİLE

Bu aileler çocuğa karşı ilgisiz, ruhsal gereksinimlerine karşı duyarsızdırlar. Çocuk ayak altında dolaşmadıkça, ağlamadıkça ya da bir muzırlık yapmadıkça ilgilenmezler.

PARÇALANMIŞ AİLEDE GENÇ

Ölüm veya ayrılık nedeniyle bölünmüş ailelerde büyüyen çocukların gençlik çağında çok değişik uyum sorunları ortaya çıkabilir. Çocukluğu babasız geçmiş bir genç erkek, genellikle bir genç kızdan daha çok sorunlarla karşılaşır.

SEVEN, BENİMSEYEN, DEMOKRATİK AİLE

Çağdaş bir ailedir. Ana-baba arasında saygı vardır. Sorunlar buyruklarla değil, konuşarak çözümlenir. Evde gerginlik yerine, ılımlı bir hava vardır.

GELENEKSEL, ATAERKİL AİLE

Geleneksel Türk ailesinde babanın tartışılmaz, salt otoritesi vardır. Evde ilk ve son sözü söyleyen babadır. Babayla çocuk arasında korkuyla karışık saygılı bir uzaklık vardır.

Ruhsal Hastalık Kavramı

Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların aykırılıkların bulunmasıdır diye tanımlanabilir.

Ruhsa hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, çalışmasını etkiler.

Nevrozlar

BUNALTI NEVROZU

Bunaltı sürekli olabildiği gibi, yoğun biçimde nöbet nöbet de gelebilir. Bunaltı nöbeti geçiren bir kimse belirsiz bir korku içindedir. İçi daralır, sık sık solur, soğuk soğuk terler döker, göğüs sıkışır, boğazında lokma kalmış gibi bir tıkanma duyar, çarpıntısı vardır.
Çocuklukta yaşanan bunaltının en önemli nedenlerinden biri ana-babadan ayrılma, ana-babayı yitirme durumlarıdır.

FOBİK NEVROZ

Saçma, abartılmış ve gerçeğe uymayan korkulara fobi adı verilir. Korku, benliğin sağlıklı bir tepkisidir. Kişiyi tehlikelere karşı uyarır ve önlem almasını, korunma yolları aramasını sağlar. Fobik kişi, benliği tehlikeye sokmayan durum ve nesneler karşısında korkuya ve paniğe kapılır. Köpekten korkan bir kimse bir yavru köpek yanından geçse bile, dizinin bağı çözülebilir. dokunmak ya da kucağına almak ise paniğe kapılabilir.

HİSTERİK NEVROZ

Hasta, hiçbir organik bozukluğu olmadığı halde birden bacaklarının tutmadığından, ellerini kollarını oynatamadığından yakınır. Sanki birden felç olmuş gibidir. Ancak sinirlerde ve kaslarda bir bozukluk yoktur. Gündüz kolunu-bacağını oynatamayan hasta, uykudayken serbestçe oynatır.

OBSESİF-KOMPULSİF NEVROZ

Kişi, düşüncesinin saçma olduğunu bilir. Ama bunaltı çekmekten kendini alıkoyamaz. Aklından kovmaya çalışır ama başaramaz. Örneğin, bir anne yeni doğan çocuğu ile ilgili olarak aklından geçen ‘Ya çocuğumu boğarsam. Ya elimdeki bıçağı çocuğuma saplarsam’ gibi düşünceden çok büyük sıkıntı duyar.

DEPRESİF NEVROZ

Depresyon genel bir çöküntü durumudur. Depresyona giren bir kişi yaşama sevincini yitirir. Sürekli üzgün. kederli, isteksiz ve yorgundur. Günlük işler ona büyük bir yük gibi gelir. Yaptığı işten tat almaz. Gülmeyi unutmuş gibidir. Canı konuşmak istemez.

Psikozlar

ŞİZOFRENİ

Şizofreni, genç yaşlarda başlayan düşünce, duygu ve davranışlardaki ağır bozukluklarla birlikte giden, kişinin ruhsal dengesini ve uyumunu bozan bir psikozdur. Genellikle ergenlik çağı ile 45 yaş arasında ortaya çıkar. En yaygın psikoz türüdür. Hastaneye başvuranların % 20’sini oluşturur.

MANİK-DEPRESİF PSİKOZ

Hasta, depresyona girdiği zaman, tam bir çöküntü içinde görünür. Yemez-içmez, uyumaz; insanlardan kaçar. Bezgin, üzgün ve elemlidir. Çalışma gücünü yitirmiştir. Hasta, suçluluk duygusu çeker. Öyle ki hasta ikinci Dünya Savaşı’nın kendi yüzünden çıktığını söyleyecek kadar gerçekten kopabilir.

Ruhsal Tedavi

Ruhsal tedavi (Psikoterapi) ruhsal bozuklukları konuşma yoluyla düzeltmeyi ve iyileştirmeyi amaçlayan tedavi biçimidir. En yoğun tedavi biçimi Psikanaliz’dir. Bu tedavide hasta divana uzanarak değil, hekimle yüzyüze konuşarak tedavi edilir. Hastanın beklentileriyle hekimin amaçları çelişiyor, tedavi süreci verimli olmaz. İyi bir arkadaşla dertleşme, sorunlarını paylaşma ve dayanışma bir ölçüde ruhsal tedavidir. Hekimin hastasını tanımasından daha önemlisi hastanın kendi kendini tanımasıdır. Hastanın yardım almaya istekli ve işbirliğine yatkın olması, ruhsal tedavide ön koşuldur. Hekimlikte hastanın isteğine karşın tedavi uygulanamaz.

Gençlerle ruhsal tedavi sürdürülürken, ana-babalarla düzenli ya da belli aralıklarla görüşmeler yapmak gerekir. Genç, ana-babası arasında kalırsa, tedavinin etkisi olmaz. Örneğin tutucu bir aileden gelen bir genci, daha bağımsız davranmaya yöneltmek, gençle ana-babanın daha çok çatışmasına yol açar. Böyle bir durumda tedavi son bulur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MAVİ
Modoratör
heygidi gençlik psikolojisi Ut10
MAVİ


Mesaj Sayısı : 29
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 105
Nerden : BALIKESİR

heygidi gençlik psikolojisi Empty
MesajKonu: Geri: heygidi gençlik psikolojisi   heygidi gençlik psikolojisi EmptyPerş. Tem. 15, 2010 6:25 pm

ERGENLİK:
Ergenlik; çocukla yetişkinlik arasına kalan bir ara dönemdir.Ergenlik dönemi duygusal oluşumların, zihinsel değişimlerin, fiziksel olgunluğun bir biçimidir.
Ergen Gençler Bu dönemde “BEN KİMİM?” , “NEYE İNANIP DEĞER VERİYORUM?” gibi soruların cevabı aranır.
Ergenlik, çocukluktan çıktıktan sonra yetişkin bir insan olmadan önce bir kimlik kazanma dönemidir.
Ergenlik; çocukluk ve gençlik arasında kalan 12–24 yaşları arasındaki gruptur.
Ergenliğin yaş sınırları oldukça geniş tutulmaya çalışılmıştır.
Bunun sebebi bireysel ayrılıklardır. Sağlık ve bedensel yönden koşullar iyileştikçe ergenlik dönemi daha küçük yaşlarda ortaya çıkmaktadır.
Ergenin somut yapısı ile ilgili olarak en önemli gelişmeler boy ve ağırlık artışı, iskelet ve kas gelişimi, iç salgı sistemindeki gelişme ve çeşitli organlarda görülen büyümelerdir.

ERİNLİK DÖNEMİNİN ÖZELLİKLERİ

 Erinlik çakışan bir dönemdir: Erinlik çocukluğun sonlarına doğru başlar ve ergenlik yıllarında devam eder. Erinlik bir yandan çocukluk, diğer yandan ergenlikle çakışan bir dönemdir.
 Erinlik kısa bir dönemdir: 2 yıldan 4 yıla kadar uzayabilir. Erkeklerde 4, kızlarda 3 yıla kadar sürmektedir.
 Erinlik hızlı bir değişme dönemidir: Erinlik, gerek fiziksel gerekse psikolojik değişikliklerin çok hızlı olduğu bir dönemdir. Bu hızlı değişme karmaşa, yetersizlik ve güvensizlik duygularına ve bir çok çocukta istenmeyen davranışlara yol açar.
 Erinlik bir olumsuzluk evresidir: Olumsuzluk, bireyin karşıt bir tutum içine girmesini yada daha önce geliştirdiği bazı iyi niteliklerin olumsuzlaşmasını açıklar.
 Erinlik yaşı değişiktir: Erinlik yaşı ortalama olarak kızlarda 13, erkeklerde 14 yaş olarak saptanmıştır.


ZİHİNSEL GELİŞİM

 Ergenlik döneminde zeka, gelişmesini sürdürse de boy uzaması gibi birden sıçrama göstermez.
 Zekanın ergenlik çağına kadar dik bir eğri boyunca hızla geliştiği, 15-16 yaşlarında doruğa ulaştığı, ondan sonra daha yatık bir eğri izleyerek 20 yaşına kadar yavaş bir gelişme gösterdiği kabul edilmektedir.
 12 yaşlarından başlayarak ergenlerde soyut düşünme yeteneği hızlı bir gelişme gösterir.
 Yani bu dönemde kavramları kullanarak yeni kavramlar ve düşünceler üretebilme yeteneği,yaratıcı ve üretici düşünme biçimi gelişir.


DUYGUSAL GELİŞİM

Ergenliğin başlarındaki büyümenin hızlı oluşu, ergenin hem duygularında, hem de davranış ve tutumlarında belirgin farklılıklar sergilemesine neden olur.Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:
 Duyguların Yoğunluğunda Artış
 Aşık Olma
 Mahcubiyet ve Çekingenlik
 Aşırı Hayal Kurma
 Yalnız Kalma İsteği
 Çalışmaya Karşı İsteksizlik
 Çabuk Heyecanlanma
 Tedirgin ve Huzursuz Olma
ERGENLİK DÖNEMİNDE EN SIK RASTLANAN HEYECAN BİÇİMLERİ
 KORKU
 ENDİŞE
 DUYGUSAL KIRGINLIKLAR
 ÖFKE
 RUHSAL ZORLANMALAR
ERGENLİĞİN İLK YILLARINDA ANNE-BABALAR ÇOCUKLARI HAKKINDA SIKÇA ŞUNLARI SÖYLERLER:
 Asi ve Hırçın
 Evde Huysuz
 Alıngan, Karamsar, Ters
 Dışarıda Sıkılgan, Durgun ve Dalgın
 Kendi Başına Buyruk ve Sorumsuz
 Banyoya Girmiyor
 Olur Olmaz Her Şeye Ağlıyor
 Ders Çalışmıyor
 Süse Düşkün
 Çok Geziyor
 Bazen Yalan Söylüyor


BEDENSEL GELİŞİM

Büyüme ve gelişme, döllemeden başlayarak ergenlik dönemi sonuna kadar devam eder.
Ergenlikte; eller, ayaklar, kollar ve bacakların daha önce geliştiğini görmekteyiz. Büyüme ve gelişmenin hızı, miktarı ve zamanı bakımından normal çocuklar arasında önemli farklar bulunmaktadır. Bazı çocuklar daha çabuk büyüyerek ergenliğe akranlarından önce girebilir ve bedence gelişmelerini önce tamamlayabilirler.

BÜYÜME VE GELİŞMEYİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER:

 Kalıtım
 Hormonlar
 Beslenme Düzeni
 Sağlık Durumu
 Coğrafi Koşullar
 İklim
Ergenlik döneminde:
 Bireylerin iştah artışı sonucu kilo almaları normaldir.
 Ergenliğin başlarına gelindiğinde, ergenin boyu, yetişkinken alacağı boyun %80´ine ulaşır.
 Sivilce ve aknelerin; yüzde, vücutta ortaya çıkması normaldir.
 El -kol hareketlerini düzenleyememe, sakarlık yapma gibi sonuçlar gelişme sürecinde görülen ve ergenin beden imajını etkileyen davranış biçimlerindendir.
 Çabuk büyümenin sonucunda beden imajının yerleşebilmesi için, ergenin zamana ihtiyacı vardır.


ERGENLİKTE BESLENME

 Ergenlikte büyümenin hızlanmasıyla vücudun temel besin maddelerine olan ihtiyacı artar.
 Temel besin maddeleri; proteinler, karbonhidratlar, yağlar, vitaminler ve mineraller olarak sıralanabilir.
 Proteinler; hayatı düzenleyen bileşiklerdir. Büyümeyi ve hücrelerin onarımını sağlarlar. Et, süt, yumurta ve baklagiller protein kaynağıdır.
 Karbonhidratlar; vücuda enerji sağlar ve beynin enerji kaynağıdır. Şekerde, balda, nişastada ve meyvelerde bulunur.
 Yağlar; hem vücuda enerji sağlar, hem de dokuların bütünlüğünü korumada rol oynarlar. Hayvanlardan ve bitkilerden elde edilirler.
 Vitaminler; vücutta düzenleyici rol oynarlar. Süratli büyümenin görüldüğü ergenlik yıllarında D vitamini ile güneş ışığına ihtiyaç vardır.
 Mineraller; bakımından vücudumuzun büyüme çağında kalsiyum, fosfor ve demir gibi elementlere özellikle ihtiyaç vardır. Bunlar sütte bol miktarda bulunmaktadır.

CİNSEL GELİŞİM

BİRİNCİL CİNSEL DEĞİŞMELER: Üreme organlarındaki değişmeleri içerir.

İKİNCİL CİNSEL DEĞİŞMELER: Kız ve erkeklerde beden yapısındaki değişiklikler, sesteki değişme, sivilcelerin artması, bıyık ve sakal çıkması, vücuttaki kıllanma, ter bezlerinin çalışmasındaki artış vb. gibi cinsel değişikliklerdir.

CİNSİYETLER ARASINDAKİ BENZERLİK VE FARKLILIKLAR

 Her iki cinsiyette araştırmalara ve gözlemlere dayalı olarak belirtilen farklar sadece ortalamalara dayalı farklardır.
 Erkek ve kadınlar arasındaki bu farklar fizyolojik-biyolojik ve sosyal-kültürel etmenlere bağlıdır.
 Kadınlar, erkeklere göre bedensel-zihinsel bozukluklara daha az yakalanmaktadır.
 Östrojen hormonunun kadınların bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve onları mikrobik hastalıklara karşı daha dirençli kıldığı bildirilmektedir.
 Kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riski erkeklerde, kadınlardan iki misli fazladır. Çünkü kadınlık hormonları, kolesterol üretimini azaltmakta ve kadınların damarlarının daha esnek olmasını sağlamaktadır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
MAVİ
Modoratör
heygidi gençlik psikolojisi Ut10
MAVİ


Mesaj Sayısı : 29
Kayıt tarihi : 24/07/09
Yaş : 105
Nerden : BALIKESİR

heygidi gençlik psikolojisi Empty
MesajKonu: Geri: heygidi gençlik psikolojisi   heygidi gençlik psikolojisi EmptyPerş. Tem. 15, 2010 6:27 pm

ERGENLİK DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE SORUNLARI


Ergenlik hızlı büyüme ve gelişmenin olduğu kız-erkek cinsel özelliklerinin belirdiği iki-üç yıllık ilk gençlik dönemini kapsar. Kızlar erkeklerden 1-2 yıl önce ergenliğe girer,büyüme ve cinsel olgunluklarını 1-2 yıl erken tamamlar. Ergenlik her çocukta ayrı yaşlarda başlar. Ergenliğin fizyolojik değişiklikleri kızlarda ilk aybaşı kanamasıyla,erkeklerde ise erlik gözelerinin (sperm) yapımıyla doruğa ulaşır.
Genellikle ergenlik ve gençlik çağı en sağlıklı yaşam dönemidir. Çocukluk hastalıkları geride kalmıştır. Yetişkinlik çağına özgü hastalıklar ise çok uzaktır. Hastalıklardan ileri gelen ölüm oranı 10 yaşından sonra birden düşmektedir. Ergenlik döneminde görülen ölümlerin başlıca iki nedeni vardır: Trafik kazaları ve intihar.
Ergenliğe özgü denebilecek tek hastalık belki de ergenlik sivilceleridir. Ter ve yağ bezlerinin salgıları artmakta ve birikim olmaktadır.
heygidi gençlik psikolojisi ContentKariyer
Gençlik,çocukluk ve erişkinlik arasında yer alan,gelişme,ruhsal olgunlaşma ve yaşama hazırlık dönemidir. Ön ergenlik kızlarda10-12,erkeklerde 11-13;ergenlik kızlarda 13-15,erkeklerde 14-15 yaşları arasında başlar.
Ergenlikle başlayan hızlı büyüme gençlik çağının sonunda bedensel,cinsel ve ruhsal olgunlukla biter. Bu evreye bir “başkalaşım” ya da “farklılaşma” evresi gözü ile de bakılabilir. Nasıl kozadan çıkan tırtıl ne kozadaki biçimine ne de kelebeğe benziyorsa aynı biçimde ergen de ne erişkin ne de çocuk olan kimliğini belirleme savaşı içinde olan bireydir. Başka bir deyişle erişkin adayı olan ergen ne çocuktur ne de erişkin.
Fırtına ve gerginlik dönemi olarak da açıklanabilen ergenlik hangi toplumda olursa olsun ,her bireyin yaşadığı bir evredir.
Ortaokul yıllarına denk düşen ilk gençlik ya da yeni yetmelik yıllarında,cinsel uyanışla birlikte yeni ruhsal özellikler ve davranışlar kendini gösterir. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider,yerine oldukça tedirgin,güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. Duyguları hızlı bir iniş çıkış gösterir. Çabuk sevinir çabuk üzülür. Çabuk sinirlenir,olur olmaz şeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur. Derslere ilgisi azalmış,çalışma düzeni bozulmuştur. İstekleri artmıştır. Kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıklığından yakınır. Ana-babanın uyarılarına birden tepki gösterir ,ters yanıtlar verir. Sürekli bir gidiş geliş içindedir. Evde pek durmak istemez. Dönüş saatine aldırmaz,yemeğe geç kalır. Dağınık ve savruk olur. Sık sık bir şey devirip kırar. Oburlaşır,girip çıkıp bir şeyler atıştırır.
İlgileri artmış,gelgeç hevesleri çoğalmıştır. Gürültülü müziğe bayılır. Süse ve giyime düşkünlük gösterir. Genç kız ayna karşısında saatler geçirir. Bir sivilceyle gün boyu uğraşır,kaygılanır. Genç erkek boyasız ayakkabısına bakmaz ama saçını günün modasına göre kestirmekte direnir. Zayıflık-şişmanlık,uzun boy-kısa boy,yüz çizgilerinin düzgün olup olmadığı sorun olmaya başlar. Gizliliğe önem verir. Odası varsa saatlerce odasına kapanır hatta kapısını kilitli tutmaya özen gösterir. Duvarlara renkli resimler ve sanatçıların posterlerini asar. Arkadaşlarıyla gizli konuşmaları ve fısıldaşmaları olur. Kardeşlerini yanına sokmaz,tersleyip uzaklaştırır. Uzun uzun düşler kurar. Günlük tutmaya başlar. Şiir ve öykü yazmaya özenir. Kendinden habersiz mektuplarının ve yazdıklarının okunmasına büyük tepkiler gösterir.
Toplumsal olaylara ve politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma ya da ödünç alınmış düşünceler savunulur. Büyüklerle tartışmaya girişir. Bunu yaparken ana-babasına aykırı gelen düşünceleri ileri sürer. Ana-babasını eleştirmek fırsatını kaçırmaz. Öğütleriyle davranışları arasındaki aykırılığı yüzüne vurur. Ana-babasının hoşuna gitmeyecek davranışlarda bulunmaktan adeta tat alır. Onların seçtiklerini giymez. Aykırı renkler ve kıyafetler seçer. Ana-babasına karşı çıkmak için karşı çıkar. Saçma olduğunu bilse dahi bazı fikirleri savunmaktan zevk alır.
Kısacası ilk gençlik ve gençlik çağı oldukça fırtınalı bir dönemdir. Bu dönemde genç kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir savaş içinde görülür. Psikoloji açısından bu çelişki duyuş ve davranış özellikleri bu dönem için olağan sayılır. Ancak kimi gençte bu dönem daha gürültülü geçer. Kimi gençte daha az çalkantı ile atlatır. Gençlerdeki bu coşkuyu,tedirginliği ve tutarsızlığı en iyi tanımlayan kelimeyi Türkçe’mizde buluyoruz;”delikanlılık”.
Şimdiye dek sayılan belirtiler,bu çağdaki gencin bocalamalar,çelişkiler ve bunalımlar içinde olduğunu göstermeye sanırım yeter. Gencin içine düştüğü bu ruhsal çalkantının bir nedeni,anlamı vardır. Hızlı beden gelişmesiyle birlikte gelen cinsel uyanış,genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır. Çünkü doğanın bir oyunu ile bedensel büyüme hızlanmakta,ruhsal olgunlaşma ise geride kalmaktadır. Dengesi bozulan genç bu yeni duruma alışmaya çabalamaktadır. Tepkilerindeki iniş çıkışlar,davranışlarındaki tutarsızlıklar,duygularındaki değişkenlik hep bu uyum çabası ile açıklanabilir. Başka bir deyişle genç,içten gelen saldırganlık ve cinsel dürtülerin baskısı altında bulunmakta,kendisi için yeni ve yabancı olan bu duyguları bir düzene sokmaya çalışmaktadır. Tıpkı toy bir sürücü gibi arabasını doğru yolda tutmaya çabalamakta ama sağa sola yalpa yapmadan yol alamamaktadır.
Genç bir yandan büyümek için sabırsızlanmakta,öte yandan çocuksu davranışlardan sıyrılamamaktadır. Ergenlik belirtilerini yaşıtlarından çok önce gösteren gençlerde bu bocalama daha da belirginleşir. Yetişkin boyutlarına ulaşmış bir bedende çocuk kişiliği vardır. Dün sek sek oynayan kız çocuğu,ilk aybaşısını gördü diye kendini bir günde yetişkin gibi davranmaya zorlayamaz. Bu çelişkiyi kendi içinde gören genç,ana-babasının çelişkili tutumlarıyla büsbütün bocalar. Anne kızını sokakta oynatmak istemez, “Artık genç kız oldun.” Der. Kardeşine sataşan ağabeye baba, “Utanmıyor musun,koskoca adam oldun.”der. Öte yandan “Daha o kadar büyümedin.”diye tek başına ya da arkadaşlarıyla gezmeye yollamaz.
Bu çağ gencin yeni arayışlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her şeyden önce kendini aramaktadır. Kendi kişiliğine çeki düzen vermeye çalışır. Kendi kimliğine kavuşabilmesi için,genç,önce ana-baba etkisinden sıyrılmaya çalışır. Onun gözünde ana-babası hiç yanlış yapmayan kişiler değildir. Onları eleştirmeye başlar. Beğenileriyle alay eder. Sanki ana-babadan öğrenilecek bir şey kalmamıştır. Öğütleri batar,uyarıları onu kızdırır. Bunu yaparken de çok aşırıya gider. Altı yaşındaki çocuk babayı en güçlü,en çok bilen,hiç yanılmaya biri olarak tanır. On altı yaşındaysa donu tahtından indirir.
Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Genç evden kopar,çevreye yönelir. Evde oturmak ona işkence gibi gelir. Spora ilgi artar. Kendisini arkadaşlarıyla karşılaştırır. Onlarında aynı sorunları yaşaması kümeleşmelere sebep olur. Ana-babasından değişik olma çabası onu bir anlamda boşluğa itmiştir. Bu boşluğu arkadaşlarıyla doldurmak ister. Onlar gibi argo konuşur,kendine sırdaş ve dert ortağı seçer. Arkadaş kümesi içinde bağlılığa önem verir. Küme dışına itilmemek için kendisine aykırı davranışlarda bile bulunur. Evde arkadaşlarının eleştirilmesini tepkiyle karşılar. Onlara söz söyletmez. Ana-babada gencin kötü arkadaşlara uyup baştan çıkacağından korkar. Sıkı denetleme ve kimi arkadaşlarıyla görüşme yasağı koyar. Bu ise çocuğu daha çok sokağa iter.
Evde ana-babasıyla çatışması olan bir gencin arkadaşlarına kendini tümden kaptırması olasılığı daha yüksektir. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz bir genç ,daha atılgan ve becerikli yaşıtlarının egemenliği altına girer. Ana-babasından yeter destek bulamayan genç,olumsuz arkadaşlıklara yönelir. Ancak ana-babasının denetlemesi ve uyarısı gereklidir. En sağlıklı gençler bile ara sıra yoldan çıkma eğilimi gösterirler.
Gençlik dönemi hayranlıkların ve tutkuların bol olduğu bir dönemdir. Gençler bir yandan ana-baba etkisinden sıyrılırken,öte yandan kendilerine yeni örnekler seçerler. Bir öğretmen ,bir sporcu,bir şarkıcı vb. onların benzemek istedikleri kişiler olurlar. Yeteneklerinden kusurlarına değin her türlü özelliklerini körü körüne beğenirler. Sürekli olarak hayran oldukları kişiler değişir. Bu değişiklik gencin ileride ne olmak istediği ile ilgilidir.
Kuşkusuz,gençlik çağında ortaya çıkan değişikliklerin tümü olumsuz değildir. Ruhsal alanda yaşanan çalkantı yanında,gençte pek çok olumlu gelişme gözlenir. Gencin düşünme yeteneğinde önemli sıçramalar olur. Soyut kavramları daha iyi anlar ve kullanır. İlgi alanı genişler ve çeşitlilik kazanır. İleride seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Bir şeyler yapmak,başarılı olmak eğilimi çok güçlenmiştir. Toplumsal olaylara ilgi duyar. Hiçbir şeyi beğenmez tutumu ,giderek yerinde eleştirilere ve yorumlara dönüşür. Coşkuludur. Duygu ve düşüncelerini inançla savunur. Yaşanan gerçeklere pek aldırmadan ,toplum düzeninin birden değişmesini ister. Bu amaçla bazı ideolojik görüşlere girer. Problemleri çözmek için yalancı önderlerin peşinden sürüklenir. Amaçları uğruna kendilerine ve başkalarına zararı dokunacak eylemlere araç olabilir.
ERGENLİK DÖNEMİNDE YAŞANAN KAYGILAR
AİLELERİN ŞİKAYETLERİ
¨ Hırçınlaştı. Ders çalışmıyor. Sorumluluk duygusu yok. Canım sıkılıyor diyor. En küçük isteklerini sert bir dille bildiriyor. Kardeşlerini kızdırmaktan zevk alıyor.
¨ Okuduğunu anlamıyor gibi. Durgunlaştı,dalgınlaştı. Çabuk karamsarlığa düşüyor. Ara sıra hiç yoktan huysuzlaşıyor. Sert karşılıklar veriyor.
¨ İleri derecede alıngan. Derslerinde gene başarılı ama oyuna,eğlenceye çok düştü. Olur olmaz her şeye ağlıyor. Evde huzursuz dışarıda sıkılgan.
¨ Her istediğini yaptırmak istiyor. Aşırı süsleniyor. Siz bana karışmazsınız diyor. Babasından çekindiği için dolambaçlı yollara sapıyor.
¨ Derslerinde başarılı. Hiç sorun çıkartmayan bir çocuk. İki kez okula gitmemiş. Arkadaşlarıyla gezmiş. Sorunca yalan söyledi. Bu davranışı bizi çok şaşırttı.
¨ Çok harçlık istiyor. Çok geziyor,eve girmek istemiyor. Spora çok düştü. Derslerine boş veriyor. Banyoya sokamıyoruz. Ellerini bile yıkatamıyoruz. Saçını kestiremiyoruz
¨ Son derece asi ve hırçın olmaya başladı. Başına buyruk olmak istiyor. Dayak,kötü söz,tatlı söz hiçbiri sonuç vermiyor. Bir psikologla mı görüşmeliyim?
ÇOCUKLARIN ŞİKAYETLERİ


¨ Büyüklerin anlayışsızlığı ve baskısı,onur kırıcı davranışlar
¨ Arkadaş edinmede güçlük
¨ Kız-erkek arkadaşlığının olmaması,
¨ Kız erkek arkadaşlığının aile ve çevre tarafından anlaşılmaması ve karşı çıkılması
¨ Boş zamanlarını etkin bir biçimde değerlendirecekleri yerlerin,olanakların olmaması
¨ Evde ve okulda dayağın bir eğitim aracı olarak kullanılması
¨ Cinsel sorunlarını aile üyeleriyle konuşamamak
¨ Çocuk yerine konmak,ana-babaya karşılık verememek
¨ Ana-babanın arkadaş seçimlerine karışmaları
¨ Yeni tanıştıkları insanlarla rahat konuşamamak
¨ İzinsiz dışarı çıkamamak
¨ Kendine güven duymamak,sık sık yaptığı hatalardan dolayı utanmak
¨ Ölüm korkusu,dini konulara aşırı eğilim,neyin doğru neyin yanlış olduğunun araştırılması
¨ Dikkati toplayamamak,Ders çalışırken zamanını iyi değerlendirememek
¨ Ders çalışmasını engelleyecek bir çok yan uğraşların olması

Ergenlik Dönemi

( Addescent = Büyümek = Olgunlaşmak )
Dönemin başlama yaşı, cinsiyete ve ülkelere göre değişmektedir.
Ortalama olarak bu dönem, 11 yaşta başlar.
11 - 13 yaşları arasına giriş dönemi (puberte dönem) diyoruz.
Ergen, ne çocuk ne de yetişkindir. Kimliğini belirlemeye çalışan bir bireydir.
Ergenlik (13-18 yaş = Doğan Cüceloğlu 1992 )

Her iki cinsiyetle de olgun ilişkiler kurabilme.
Eril ya da dişil toplumsal rolü gerçekleştirme.
Bedensel özelliklerini kabul etme ve bedenini etkili bir şekilde kullanma.
Ana babadan ve diğer yetişkinlerden duygusal bağımsızlığı gerçekleştirme.
Aile yaşamına ve evliliğe hazırlanma.
Bir mesleğe hazırlanma.
Davranışlarını yönetebilmek için gerekli değerler ve ahlaki sistem geliştirme.
Sosyal sorumluluklar isteme ve başarma.
Aile ilişkileri:
Ergenlerin bu dönemde ailelerine olan bağımlılıkları azalır.
Hiçbir şey beğenmez, sürekli şikayet edecek bir şeyler bulurlar.
Eve istediği zaman girip çıkmak ister.
Ailesinin en ufak bir eleştirisine büyük tepkiler verir. Kendine yöneltilen eleştirileri kabul etmez, sürekli eleştirmeyi sever.
Boş vermişlik içindedir.
Anne babasının beğenileriyle alay eder.
Anne babasının düşüncelerini eskimiş bulur. Onlardan öğrenecek hiçbir şeyi kalmamış sanır.
Bu dönemde aileye büyük bir görev düşer. Aile bu davranışların bir süre sonra geçeceğini bilmeli ve sabırlı davranmalıdır.
Aileyle fikir bazında çatışma , isyankar tutum bu dönemde artar.

Arkadaşlarıyla ilişkisi:
Ergen için arkadaşları çok önemlidir.
Arkadaşlarının kendisi için ne düşündüğü çok önemlidir.
Bu dönemde ergenler kendi aralarında arkadaş grupları oluştururlar.
Bu grupların kendi aralarında yazısız kuralları vardır. Kurallarına uyan kişileri gruplarına alırlar.
Her ergen bir arkadaş grubunda olmak ister.
Erkeklerin kurdukları gruplar daha kalabalıktır, ilişkiler yüzeyseldir.
Kızlardan oluşan gruplar daha küçüktür, ilişkiler ise daha sıkıdır.
Ailesi içinde geçimsizlik ve dengesizlik olan ergenlerde, bir baskı hakim ise masum arkadaş grupları yerine çeteye yönelir.

Kız-erkek ilişkisi:
Ergenliğin ortalarına doğru, karşı cinse olan ilgi artar.
Ergen, karşı cinsin ilgisini çekebilmek için giyim kuşamına dikkat eder.
Ergenlik dönemiyle ilgili duygular:
Kızlar, erkeklerden daha erken duygusal olgunluğa ulaşır ve duygularını kontrol edebilirler.
Ergenin duygularında bir yoğunlaşma görülür, bunu ergen dışarı vurma ihtiyacı güder.
Ergen yaşadığı olumsuz duyguları bağırarak, ağlayarak, el - kol hareketleri yaparak belli eder.
Ergenin yaşadıkları olumlu duygularsa ergen şiir yazar, öykü yazar ya da hatıra tutar.
Ergen duygularını daha çok arkadaşlarıyla paylaşmaktan hoşlanır.
Aşık olmak bu dönemde baskın bir duygudur. Bazen bunu karşı cinse belli edebilir, bazen de duygularını saklamayı tercih edebilir.
Bu dönemde aşırı şekilde hayal kurma görülür.
Ergende yalnız kalma isteği vardır.
Ergen, sosyal ilişkilerden korkar.
Sevgi, ergenin ihtiyacı olan bir duygudur.
Soyut işlemler:
Genelleme, tümdengelim - tümden varım zihinsel işlemleri rahatlıkla yapabilir.
Bir sorunun çözümünde bir çok faktörü görebilir ve ele alabilir.
Mecazi söyleyişi anlayabilir.
Miza ve espri anlayışı da gelişmiştir.
Mantık oyunlarını sever ve onlarla uğraşır.
Tartışmalara katılmayı sever.
İnsanlık, hürriyet, adalet ve din gibi soyut kavramları anlamaya başlarlar ve düşünebilirler.
Kişiye, yere ve zamana göre değişen görece kavramlar da bu dönemde edinilir.
Kuralların değişebileceğini kavramaya başlar.
Ergen kendi kendini çok eleştirir, kendini çok eleştirdiği için de herkes tarafından eleştirildiğini sanır.
Sanki herkesin dikkati onun üzerindedir, herkes onun dış görünüşüne çok önem vermektedir.
Ergenin ben merkezci düşünce biçiminin diğer bir özelliği de kendi düşüncesinin, kendi inançlarının en doğru en orijinal olduğunu sanmasıdır.
Ergen bir çelişkiler dünyasında yaşamaktadır. Bir yandan çevresindekilerin kendisine ilişkin düşüncelerine çok önem verirken, bir yandan da kendisini herkesten daha akıllı sanmaktadır.
Ergenler kendilerini olduğu gibi yargılamadan kabul eden, sevgi, saygı gösteren, güven ve destek veren özdeşim modelleri ile karşılaşma şansına sahip olurlarsa, sağlıklı bir kimlik geliştirebilirler.
Ergenlik dönemi, kısaca bireyin çevresiyle ve kendisiyle çatışma halinde olduğu bir dönemdir.
Kimliğe karşı rol karışıklığı ( ergenlik dönemi, 12-18 yaş = Erik Erikson )

Bu dönem boyunca, cinsel olgunlaşma ve beden büyümesi oldukça hızlıdır.
Kadın ya da erkek kimliği gelişir.
Arkadaşları ile toplumun söyledikleri birbirine uymadığı zaman çatışma olur.
Genital Dönem ( 11-18 yaş = Freud )
Cinsel çekicilik, toplumsallaşma, grup etkinlikleri, meslek planlaması ve yuva kurma gereksinmeleri belirir. Bu dönemin amacı, ergenin ana babasına olan bağımlılığından koparak aile dışındaki karşı cinsele olgun ilişkiler kurabilmeyi öğrenmektir.
Büyüme:
Ergenlik dönemi, büyümenin yeniden hızlandığı, biyolojik değişim ve olgunlaşmanın tamamlanarak çocuğun artık erişkin görünümüne girdiği dönemdir.
NOT: Kızlar ergenliğe erkeklerden daha önce girdikleri için erkeklerden daha uzundurlar.
Erkekler, 14 yaş civarında kızlara ulaşırlar ve onları geçerler. Aynı zamanda, 12-14 yaşları arasında kızlar erkeklerden daha ağırdır.
Kas kütlelerinde ¼ oranında artış görülür. Bu da ergenin sportif etkinliklere ve yoğun antremana hazırlıklı olmasını sağlar.
Kız çocukları 8-13 yaşlarında ergenliğe girebilir.
Erkek çocukları 9,5-15 yaşlarında ergenliğe girebilir.

Ergenlik süresi 2-6 yıl arasında sürebilir.
Ergenlik başlangıcında erişkin boyun % 80’ i olan boy uzunluğu
2-4 yıl içinde erişkin boyun % 99’na ulaşır.
10-12 yaşlar arasında kızlar erkeklerden daha iri olurlar.
Gençlik Döneminde İntihar
İntihar , insanın öz benliğine yönelmiş bir saldırganlık ve yok etme eylemi olup,bireyin yaşamına istemli olarak son vermesidir.
Kendi canına kıyma,gençlik çağında,trafik kazalarından sonra gelen en önemli ölüm nedenidir. Çocukluk döneminde oldukça seyrek olan öz kıyım girişimleri,gençlik döneminde hızlı bir artış gösterir. Genç nüfusun yaklaşık % 12’Sİ kendi canına kıymaktadır. İntihar, “intihar girişimleri” ve “gerçek intihar” olarak ikiye ayrılır. Gerçek intihar ölümle sonuçlanır. İntihar girişimleri ise bireyin kendisini yok etmek.zarar vermek,zehirlemek amacıyla gerçekleştirdiği intihara yönelik,ölümcül olmayan küm girişimleri kapsar. İntihar girişimleri ölümle bitenlerin en az 10 katıdır.
Erkekler arasında ölümle sonuçlanan intiharlar kızlara göre üç kat yüksektir. 15-19 yaşları arasında çok yüksek orana varan araba kazalarının bir çoğunda da gizli intihar girişimleri olduğu söylenebilir. Ayrıca gençler arasında intihar girişimlerinin eskiye oranla daha hızlı bir artış göstermektedir ve intihar yaşı gittikçe düşmektedir.
En çok başvurulan cana kıyma yöntemi uyku ilaçları,yatıştırıcılar ve başka çeşitli ilaçlar içmedir. Kendini asma,yüksekten atlama,ateşli silahlar daha seyrek ve daha ciddi öz kıyım girişimlerinde kullanılan yöntemlerdir.
Öz kıyım girişimi,çaresiz kalan kişinin sorunlarından umutsuz bir kaçış olarak yorumlanabilir. Bu sorunlar kendinden ve çevreden kaynaklanabilir. Sonuçta kişi hiçbir çıkış yolu olmadığını,olaylar karşısında eli kolu bağlı kaldığını anlamakta,umutsuzluk,karamsarlık ve çaresizlik içine düşmekte,gidişi değiştirecek güçten yoksun kaldığını görmektedir. Kendini ezilmiş ,köşeye sıkıştırılmış hissetmekte,duyduğu öfkeyi dışarı boşaltamadığı için kendine yöneltmektedir. Öz kıyıma kalkışması hem kendini cezalandırma,hem de bu duruma düşmesine neden olanlardan bir öç alma davranışıdır.
Öz kıyım girişimi bir anda oluveren bir davranıştır,ama hazırlığı uzun sürer. Gencin çocukluğundan beri süre gelen sorunlara,gençlik çağında ortaya çıkan yeni çatışmalar ve durumlar eklenir. Gencin çevresiyle ilişkileri bozulur,yalnızlaşır,desteksiz kalır. Genellikle son bir olay,bir çatışma,bir darbe,örseleyici bir yaşantı gencin savunmalarını yıkarak öz kıyımın tetiğini çeker.
Çoğunlukla gençler intihar girişiminden önce bir çok kez “kendimi öldürürüm” gibi tehditler yapmışlardır. Ancak bunlar önemsenmemiştir. Göz korkutmalar ve intihar girişimleri bu bakımdan gencin yardım çağrısıdır. Genç sözleriyle ve davranışlarıyla anne-babasına duyuramadığı gereksinimlerini içine düştüğü çıkmazı ,umutsuzluğu,yalnızlığı ve çaresizliğini canına kıymaya kalkışarak en dramatik biçimde dile getirmektedir. Ancak intihar girişimleri ,kimi anne-babalarca şımarıklık ve kapris olarak yorumlanır. “ilgi çekmek istiyor,bizi korkutmak istiyor” denir. Bu gerçeğin küçük bir parçasıdır. Sorunun bundan daha derine ve eskiye dayandığı görmezden gelinir. Asıl neden ne öfkeyle atılan bir tokat,ne zayıflarla dolu bir karne, ne de sevgilisiyle bozuşmadır. Bunlar uzun süre var olan doyumsuzlukların ve çarpık ilişkilerin bardağı taşıran damlalarıdır.
İntihar girişiminde bulunan gençlerin çoğunluğunda davranış bozukluğu belirtileri saptanmıştır. Söz dinlememe ,karşı gelme,yalan söyleme,okuldan ve evden kaçma,huysuzluk,hırçınlık gibi. Okul başarısızlığı belirtileri yüksek oranda çıkmaktadır. Gencin ailesiyle ve çevresiyle ilişkileri sürekli gergin ve bozuktur.gençlerin bir bölüğünde ise karamsarlık,üzüntü,yalnızlık gibi içe çekilme belirtileri egemendir.
Her depresyon durumu intiharla sonuçlanmaz, ancak her intiharda belli ölçüde depresyon vardır. İlgi çekmek,korkutmak amacıyla yapılan ve yapılış biçimiyle ciddi görülmeyen içtepisel (empülsif) girişimlerde bile depresyon bulunur. Genç, kısa bir süre bile olsa umutsuzluk,güçsüzlük,değersizlik duygularını yaşadıktan sonra canına kıymaya kalkışır ya da benlik saygısına indirilen ani bir vuru sonucu çevresinde duyduğu öfke ve kızgınlığı kendine yönelir. Girişimlerden sonra genç yaptıklarını saçma ve anlamsız bulabilir,ancak bu girişimin yinelenmeyeceğini göstermez.
İsveç’te intihar girişimi yapmış 581 gencin incelenmesi,bu gençlerin çoğunda intihar girişiminden önceki üç ay içinde uykusuzluk,tedirginlik,bedensel yakınmalar gibi depresyon belirtileri olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dana azında da okul başarısında düşme ve davranış bozuklukları saptanmıştır.
Gencin sorunlarını önemsememek ve ciddiye almamak kimi ailelerde intihar girişimlerinden sonra da süren bir tutumdur. Gence öfkeyle tepki gösteren,ilgilenmeyen “bize bunu nasıl yaparsın?” Diye konuşmayan anne-baba çoktur. Anne-babanın kızgınlığını,utancını ve üzüntüsünü anlamak zor değildir ama gencin sorunlarını yok sayma,yadsıma çözüm olamaz. Gencin sorunlarını yadsımanın yanında kendi suçluluk duygularını bastırma çabasıyla aileler tedaviden kaçmaktadır. Bir bakıma kendileriyle yüzleşmekten korkmaktadır. İntihar girişimleri gencin olduğu kadar ailenin de sorunudur. İlişkilerin gözden geçirilmesi,sorunların ele alınması için son fırsattır. Aile içi dengeyi bozan nedenlerin araştırılması,bunalıma yol açan örseleyici yaşantıların değerlendirilmesi için uygun bir zamandır.
[b]
İntiharı önleme
Gençlik intiharlarının önlenmesinde ilk yapılması gereken anne-babanın,öğretmenlerin ve gençlerin bilgilendirilmesidir.
Anne-babalar ve öğretmenler için en önemli başlangıç bu eğilimi taşıyan gençlerle konuşmaktır. Bu konuşma onları değerlendirme,yargılama ve benzeri tavırlar taşımadan yapılması,destekleyici,onunla yakın ve sıcak ilişki kurmaya yönelik olması şarttır. Genç onu anladığımızı,değer verdiğimizi ve destek olacağımızı hissettirmelidir. İntihara teşebbüs edenlerin büyük çoğunluğu deroini anlatacak bir kimse bulamamaktan yakınmaktadırlar.
İntihar eğilimi olan bireye kaygı ve gerilimi ile baş edebilmesi için gevşeme tekniklerini ve kendine güvenini desteklemek için güvenli davranış tekniklerini öğretmek önerilebilir. Bu teknikleri öğretmek için psikolojik yardım konusunda uzman olmak gerekir.
Ergenlikteki diğer ruhsal belirtiler;
Çoğunlukla düşüncede dağınıklık,dikkatini bir noktada fazla toplayamama,çabuk sıkılma,bir duygudan ötekine hızla geçme,çabuk öfkelenme,hırçınlaşma ya da kırılıp içine dönme ile belirginleştiğini anımsayalım.
Bu dönemde ayrıca aşırı duygusallık ve saldırganlık da söz konusudur. Gençteki hormon değişiklikleri dolayısıyla adrenalin denilen maddenin kanda yüksek düzeyde bulunuşuna bağlı olabileceği gibi çocuğa sunulan davranış örnekleri de buna etkili olmaktadır.büyüklerini her engelleyici olay karşısında saldırganca bir davranışta bulunduğunu gören çocuk ve genç hiç kuşkusuz davranış yolu olarak bunu benimseyecektir. Bazı anne-babalar kendi duygusal sorunlarını çocuklarına yansıtarak saldırganlığı farkında olmadan besler ve destekler. Örneğin,bulunduğu sosyal ortamında kendini kanıtlayamamaktan dolayı eziklik duyan ya da baş eğmeyi.kabullenmeyi zayıflık sayan bir baba,çocuklarının dış ortam karşısında ezici olmasından bir gurur duyduğunu onlara sezdirerek bunu yapabilir. (mahallede komşu örneği)
Saldırganlığın nedenleri konusunda uzmanlar değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Freud’a göre saldırganlık dürtüsü organizmada doğuştan vardır ve cinsel istek kadar temel bir davranıştır. Bazılarına göre saldırganlık,yaşam alanına yapılan ve yapılacak olan hücumlara yönelik geliştirilmiş bir davranışken,bazılarına göre de bireyin amacının engellenmesi sonucunda ortaya çıkan kırıklığa karşı geliştirdikleri savunma mekanizmasıdır. Bu görüşlerin yanında bana göre en gerçekçi ve kanıtlanabilir olanı ise,saldırganlık öğrenilen bir davranıştır ve taklit yoluyla öğrenilir. Kendilerini,saldırgan davranışlar gösteren bireylerin yerine koyarak,onunla özdeşleşerek saldırgan davranma da bu tür öğrenmeye girer. Aynı zamanda sinema ve tv ‘deki filmlerden de saldırganca davranışlar öğrenilmektedir.
Tv ve sinemanın eğitici,öğretici ve eğlendirici bir araç olarak sınırsız olanakları vardır. Tv ve sinema [u]iki ucu keskin bir kılıç gibidir. Bilinçli kullanılmadığında yarardan çok zarar verebilir.
Bir çok tv ve sinema filminde saldırgan şekilde davranma ve şiddeti kullanma bir yaşam biçimi olarak sunulmaktadır. Araştırmalar şiddet ve saldırganlık unsuru taşıyan davranışların seyretme yoluyla taklit edilebileceğini göstermektedir. Tv ve sinemada gözlenen saldırganca davranışın teşvik gördüğü veya bir tür ödüllendirildiği durumlarda bu davranış daha çok taklit edilmektedir.
Seçici olmadan seyredilen tv ve sinema filmleri gençleri olumsuz etkilemektedir. Yapılan araştırmalar bu görüşü destekler niteliktedir. Filmlerin bireyin saldırgan olmasındaki önemini vurgulayan bir gerçeği anlatmak istiyorum. Olay üç gencin bir genç kızı izlemesiyle başlar. Karanlık sokakta bu genç kızı sıkıştıran gençler,onun ırzına geçtikten sonra yoldan geçen üç adasında bu genç kızla ilişki kurmasını engellememişler ve sonunda kızı öldürmüşlerdir. Gençlerin evinde yapılan aramada,olayda uygulanan yöntemi içeren kanlı cinsel suçu işleyen porno kasetler ele geçirilmiştir. Bu da işlenen suça porno filmlerin etkili olduğunu göstermektedir.
Yani saldırganlığı destekleyen filmlerin yanında ergenler için öbür tehlike porno filmleridir. Bu tür filmlerin gençleri etkilemesi yaşa ve kişilik özelliklerine göre farklılık göstermektedir. 12-17 yaş arasındaki gençlerde cinsel merak oldukça fazladır. Bu filmlerin izlenmesi bazı gençleri aşırı uyarmakta,bazılarında nefret yada suçluluk duygusu oluşmasına,bazılarında ise cinsel suçun işlenmesine yada normalden sapan bir davranışa neden olabilmektedir.
Porno filmlerdeki kadın-erkek arasındaki ilişkiler çok abartılı olduğundan çocukta cinsel yetersizlik duygusu uyandırabileceği gibi,çok doğal bir ilişkiyi hayvani,tiksindirici bir ilişki gibi görmesine de neden olabilir.
Batı ülkelerinde yapılan araştırmalar,ortalama olarak bir çocuğun 14 yaşına gelinceye kadar tv’de 20 000 cinayet ve bir o kadar da tecavüz sahnesine tanık olduğunu ortaya koymaktadır. Bir kuşak öncesi hacivat ve karagözün esprilerine gülerken,günümüzde çizgi filmlerde dahi şiddet kullanılmaktadır. Çocuklar artık ellerinde dinamit patlayan kedilere,farelere gülmektedirler. Bu konu ile ilgili yapılan tüm araştırmalar şiddet,saldırganlık ve adam öldürme sahneleri izleyen çocuklarda,gençlerde gerginlik,endişe ve bu olaylara meyilin ortaya çıktığını göstermektedir.
Kısaca ,porno ve şiddet konulu filmlere adı “ahlak ve değer kaybı” olan yaygın bir hastalığın belirtileri gözüyle bakılabilir. Yarının yetişkinleri olacak olan gençlerimizin ruh sağlığı yerinde ,dengeli ve uyumlu bir birey olarak yetişmeleri,büyük ölçüde çocukluk yıllarında aldıkları uyarımlara bağlıdır. Benzer filmler insanlarda acıma,merhamet etme,başkalarına zarar vermeme canlıya karşı saygılı olma,canlıyı koruma ve sevme gibi insani değerleri köreltip bozmakta ve başkalarına acı veren olaylar karşısında insanların duyarsızlaşmasına neden olmaktadır.
Tikler
Gençlik dönemi tiklerin çok yaygın yaşandığı bir dönemdir. [u]Tikler,normal davranışı andıran,ani ve tekrarlayıcı hareket,jest ve seslerdir. Tek bir tik nadiren bir saniyeden uzun sürer. Genellikle birkaç tanesi üst üste ve nöbetler şeklinde oluşur. Ertelenmeleri ve bastırılmaları geçici süreler için mümkündür.
Tabloda tiklerin sınıflandırılması görülmektedir:
Tablo 1-tiklerin sınıflandırılması
Tiklerin ortaya çıkmasında rol oynayan etkenlerin başında,erken yaşlarda başlayıp sürüp giden korku,tedirginlik,kaygı ve gerginlik vardır. Tiklerde belirgin kişilik özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:


  • Belirgin şekilde huzursuzluk gösteren
  • Fazla duyarlı,sıkılgan ve alıngan olan
  • Oldukça bencil
  • Çabuk heyecanlanan,kolayca kızan,kırılan kişilerdir.
Tikli olan gençlerin genellikle,yetenekleri üstünde zorlanan,sürekli kardeş ve arkadaşlarıyla kıyaslanan,yeterli ilgi ve sevgi içinde büyümeyen,anne-babası ile yeterli duygusal bağı kuramayan gençler olduğu görülmektedir.
[u]
Hareket tiklerinin başlama yaşı 2-18 yaş arasıdır. Ergenliğin ilk dönemi tiklerin en yoğun olduğu dönemdir. Ardından basamaklı bir iyileşme gösterir. Zaman zaman tiklerin sıklığı ve şiddeti değişebilir. Uykuda kaybolur. Stresle artar. [u]Bir aydan önce geçerse “geçici tik” , bir seneden fazla sürerse “kronik tik” denmektedir.
İsten dışı vokal tikler veya tekrarlayıcı hızlı hareketlerle beliren bozukluklara gılles de tourette sendromu denmektedir. Vokal tikler,hırıltı,patlar tarzda öksürükler,havlar gibi sesler ve gelişigüzel çıkan sözcüklerdir. Bunlar genellikle koprolali ( küfür,beddua ya da ayıp sözler) şeklindedir. Vokal ve vücuttaki tikler empulsif niteliktedirler. Genç bir yandan patlayıcı biçimde küfür ederken,bir yandan eliyle kapıyı yumruklar ya da duvarı tekmeler. Bu bozuklukta da hareketler uykuyla kaybolur ve stresle artar.
Tourette bozukluğu olan gençlerin %15-20’SİNDE obsesif-kompulsif belirtiler de gözlenir.
[u]
Obsesif-kompulsif bozukluk
Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen,bireyi tedirgin eden,benliğe yabancı,bilinçli çaba ile kovulamayan,yineleyen düşüncelerdir. Kompulsiyon (zorlantı) ise çoğu kez saplantılı düşünceleri kovmak için yapılan,istentç dışı yinelenen hareketlerdir.
Son yıllara kadar obsesif kompulsif bozukluğun (okb) çocuk ve ergenlerde nadir görüldüğüne inanılırdı. Ancak yeni çalışmalar bu bozukluğun sanıldığı kadar seyrek olmadığını göstermektedir (swedo ve ark. 1992). Yapılan epidemiyolojik bir çalışmada okb prevalansı yaklaşık % 0.05 bulunmuştur (elkins ve ark. 1980). Flament ve arkadaşları(1989)yaptıkları epidemiyolojik bir çalışmada beş bin lise öğrencisinde yaşam boyu yaygınlığı % 2 olarak saptamışlardır[u]. Yani her 200 genç kişiden biri okb'ye sahiptir (flament 1990). Retrospektif çalışmalarda yetişkinlikte okb tanısı alanların 1/3-1/2'SİNDE hastalığın başlangıcının çocukluk veya ergenlik döneminde olduğu saptanmıştır (karno ve ark.1988).
Erken başlangıçlı grup ve ergende en erken başlama yaşı 7, ortalama başlama yaşı 10.2 yaştır (swedo ve ark. 1989 ). Çalışmalarda okb'ye erkek çocuklarda kızlardan daha sık görüldüğü bulunmuştur. Okb' li erkek çocukları daha büyük olasılıkla prepubertal başlangıçlı olup ve aile üyelerinden birisi okb veya tourette sendromlu iken, kızlarda büyük olasılıkla adolesans başlangıçlıdır (rasmussen 1994).
Bu tür gençlerin konuşmaları düzgün ve aşırı kibardır. En küçük bir eksiklik bırakmama çabası yüzünden ayrıntılara çok fazla girer. Düzenli ve çok titizdir. Belli bir süre sonra bu titizlik dağınıklığa dönebilir.
Genç saplantılardan oldukça fazla rahatsız olur. Saplantı ve zorlantıların kendisine çok büyük sıkıntılar verdiğini söyler. Çünkü gencin aklı sürekli bu düşüncelere takılır. Ve bu düşüncelerden kurtulmak için sürekli bir takım hareketleri yineler. Bunlar arasında ayıp ve günah şeylerin her akıla geldiği korkusu ve bunun için bir takım hareketleri yineleme sık görülür. Mesela,erkekleri düşünmenin çok ayıp olduğunu düşünen bir genç kız,bu düşünceden kurtulmak için sürekli oturup,ayağa kalkar,banyoda yıkanırken bu düşüncelerin onu pislettiğini düşünerek defalarca sabunlanır.
Herhangi bir düşünceyi kafadan atmaya çalışmak aslında onu yaşatmaktır. Çabaladıkça artar,sıklaşır ve genç çok bunalır. Düşüncede ambivalence (iki-değerlilik) belirgindir. Sürekli tereddüt ve kararsızlık dikkati çeker. Sanki her düşüncenin bir olumlu bir de olumsuz yanı vardır. Bir şeyi kuralına göre yaptım mı yapmadım mı,düşündün mü düşünmedim mi,yapsam mı yapmasam mı diye kararsızlıklar yaşar ve genç ileri derecede bunalır ve çevresindekileri de bunaltır. Kapılar,pencereler,dolaplar,karyolasının altı defalarca kontrol edilir ,elini sıktığı kişi acaba tuvaletten çıktıktan sonra elerini yıkadı mı ,allah var mıdır yok mudur,varsa allah’ı kim yaratmıştır diye düşünülür. Kimi gençlerde sayı sayma dışarıdan anlaşılmayan bir tutku halini alır. Apartmanların kaç kat olduğunu,tavandaki kiremitleri,banyodaki tuvaletteki fayansları sayar. Sık sık ellerin yıkar. Özellikle rüyalanmalardan sonra bir tane boy abdestinin yetmeyeceğini düşünür ve kendince belirlediği sayırlarla abdest alır.
Genç bunların anlamsız ve saçma olduğunu bilir ama içinden bunu yapmak için adeta birinin zorladığını düşünür. Bu eylemleri yapmayınca içinde büyük bir çatışma,kaygı yaşar.
Çocuk ve ergenlerdeki obsesif kompulsif bozuklukta, erişkinle karşılaştırıldığında kısmen farklı belirtiler gözlenmektedir. Çocuk ve ergenlerde obsesif kompulsif bozukluk sıklıkla aile çatışmaları, sosyal çekilme ve okulda başarısızlığa yol açmaktadır. Çocuklar ritüellerine aile bireylerini ve arkadaşlarını ortak edebilmekte, %90 vakada semptomlar zamanla degişim gösterebilmektedir. Özellikle ergenlerde obsesif kompulsif bozukluğu erken başlangıçlı şizofreniden ayırmakta güçlükler olabilmektedir.
Obsesif kompulsif bozukluğun 4 çeşit semptom örüntüsü vardır:
[u]
1. En sık görüleni bulaşma obsesyonudur. Bunu yıkama, yıkanma, temizleme yada bulaşık olduğu düşünülen nesneden kompulsif kaçınma izler. Korkulan nesne genellikle kaçınılması zor olan bir nesnedir (feçes, idrar, toz yada mikrop gibi). Korkulan nesneye karşı en çok duyulan duygusal tepki anksiyete olursa da obsesif utanç, igrenme ve tiksinmede sık görülür.
[u]
2. En sık gözlenen ikinci semptom örüntüsü kuşku obsesyonudur. Bunu kontrol etme kompulsiyonu izler.
[u]
3. En sık görülen üçüncü örüntü; bir kompulsiyon olmaksızın, zihne yerleşen obsesyonel düşüncelerin taşınmasıdır. Bu obsesyonlar genellikle cinsel yada saldırgan bir eylemle ilintili yineleyici düşüncelerdir ve hasta bu düşüncelerinden ötürü kendi kendini kınamaktadır.
[u]
4. En sık görülen dördüncü örüntü, bakışıklık(simetri) yada kesin olma obsesyonudur. Bunu yavaşlama kompulsiyonu izler. Bu hastaların bir yemek yemeleri, traş olmaları saatler alır. Obsesif kompulsif hastalarda dinsel obsesyonlar ve istifçilikte sık gözlenir (köroğlu.1995).
[u]
Okb olan çocuk ve ergenlerde en sık görülen obsesyon; yetişkinlere benzer şekilde kirleme ve mikrop bulaşma korkusudur. Kendine ve sevdiklerine zarar geleceği korkusu, simetri ve düzenle ilgili obsesyonlar, saldırganlık, cinsellik ve dinle ilgili obsesyonlar diğer sık görülen obsesyonlardır. [u]Cinsel içerikli obsesyonlar çocuklardan çok ergenlerde gözlenir. Bizim olguda da daha çok cinsel içerikli obsesyonlar hakimdi.
Ayrıca bir çok genç hasta, zaman içinde, belli semptom dizisinin aylar hatta yıllar boyunca baskın olup daha sonra başka birpaterne dönüştüğünü bildirmişlerdir. Örneğin bir çocuk, sayma ritüellerinden yıkama ritüellerine geçerken, daha sonraki bir dönemde yanlız obsesif düşüncelerden şikayetçi olabilir (rettew ve ark.,1992).
Enürezis
Enürezis terimi, yunanca idrar yapmak “enourein” sözcüğünden gelmektedir. Tıbbi terminolojide idrar kaçırmayı (yatağı ıslatma) tanımlamak için kullanılmaktadır.
Normal gelişimleri sırasında çocuklar, genellikle 2-3 yaşları arasında mesane kontrolünü kazanmaya başlarlar. Gece kontrolü ise genellikle üçüncü ya da dördüncü yıllar arasında tamamlanmaktadır.
Dört yaş üzeri çocuklarda dışkının giysilerine ya da uygunsuz herhangi bir yere kaçırılmasıdır. Dsm-ıv tanı ölçütlerine göre konstipasyonlu ve konstipasyonsuz olarak iki tipi tanımlanmıştır.
Enürezis nokturna (en) dsm-ıv tanı ölçütlerine göre; 5 yaşından büyük çocukların, uyku sırasında, tekrarlayıcı nitelikte, istemsiz idrar kaçırması, bu davranışın üç ay süre ile en az haftada iki kez ortaya çıkması, okul ya da sosyal yaşantı ile ilgili bir sıkıntı nedeni olması ve durumun tıbbi bir hastalığa bağlı olmaması olarak tanımlanır. En, dsm-ıv sistemine göre dışa atım bozuklukları arasında sınıflandırlırken, ıcd sisteminde duygusal ve davranışsal bozukluklar başlığı altında sınıflandırılmaktadır (burada yaş sınırı 4 yaş olarak belirtilmektedir). Çoğu uyku araştırmacıları bozukluğu bir parasomnia olarak ele almaktadır. Ancak daha yaygın olan görüş; bu belirtileri 5 yaşından küçük çocuklarda “gecikmiş ya da sorunlu tuvalet eğitimi” olarak tanımlamaktadır.
Beş yaşından sonra geceleri yatak ıslatma oluyorsa nokturnal, gündüzleri idrar kaçırma oluyorsa diurnal enürezisten söz edilir. Nokturnal enürezis daha çok erkek çocuklarda, diurnal enürezis ise kız çocuklarda sık görülmektedir. Gün içinde giysilerini ıslatanların yaklaşık 1/3’Ü urgency (sıkışma) inkontinansdır. Bu çocuklar, tuvalete koşarken veya pantolununu indiriken idrarlarını kaçırırlar. Genellikle kızlarda olup aşırı mesane spazmı yküsü veya oyuna dalma sözkonusudur. En, sorunun başlangıç biçimi ve seyrine göre primer (birincil) ve sekonder (ikincil) olarak iki gruba ayrılır. En az bir yıllık idrar tutma periyodunun olmadığı durumlarda enürezis primer olarak adlandırılır. Primer enürezis için, en az 3 veya 6 aylık kuruluk periyodunun olmadığı durumları koşul kabul edenler de vardır. Tüm enüretiklerin %80-90’ININI oluşturan bu grupta daha çok genetik yatkınlık, biyolojik ve gelişimsel etmenler sorumlu tutulmuştur. Sekonder enürezis ise en az 1 yıl süren kuru bir periyoddan sonra tekrarlamanın olmasıdır. İkincil en en sık 5-8 yaşlar arasında görülür ve bu grupta daha çok psikolojik etmenlerin sorunu başlattığı ileri sürülmektedir.
Enüretik epizodların sıklığını tanı kriteri olarak kullananlar da mevcuttur. Haftada 1 epizottan ayda 1 epizoda kadar farklı değerlendirmelerle karşılaşılmaktadır. Örneğin, mahony enürezis kliniği ayda 1-3 epizodu hafif, gecede 1 epizodu sık, devamlı idrar kaçırmayı ileri derecede kabul etmektedir.
Sıklık
Enürezisin prevalans oranları araştırmalar arasında büyük ölçüde değişmekle birlikte, büyük britanya’da 5 yaşındaki çocuklarda %10 (her 10 çocuktan biri), 8 yaşındaki çocuklarda %4 (her 25 çocuktan biri) ve 14 yaşındaki ergenlerde %1 kadardır. En ülkemizde çocuk psikiyatrisi polikliniklerine yapılan başvuruların en sık nedenleri arasındadır. Ankaradaki çocuk ruh sağlığı bölümlerine getirilen çocuklardaki enürezis oranı %18-21CİVARINDADIR.
Bozukluk düşük sosyaekonomik gruplarda, eğitim düzeyinin düşük olduğu aileler ve kurumlarda yaşama gibi psikosoyal stres altındaki ve sosyal yönden olumsuz durumdaki çocuklarda daha sıktır.
Erkek çocuklarda kız çocuklardan daha fazla görülür. Ergenlik döneminde cinsiyet yönünden eşitlenir.
Yapılan araştırmalar enüreziste ailesel bir yatkınlık olduğu görüşünde birleşmektedir. Enüretik çocukların %70-75’İNİN birinci dereceden akrabalarında devam eden enürezis veya geçmişte enürezis olduğu bildirilmektedir. Eğer öykü tek ebeveyne aitse bu risk %40-45’E düşmekte, ailesel öykü yoksa %15’E kadar düşmektedir. 3206 çocuğun incelendiği iskandinavya araştırmasında, anne enüretik ise çocukta en ortaya çıkma riskinin 5.2 kat, baba enüretik ise aynı olasılığın 7.1 kat arttığı bulunmuştur[u].
[/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u][/u]
[/b]
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
heygidi gençlik psikolojisi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» BAĞIMLILIK PSİKOLOJİSİ

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SEALDREAM  :: PSİKOLOJİ-
Buraya geçin: